Diyanet teşkilatının verilerine göre ülkemizde hâlihazırda 89 bin cami vardır.1 İstisnalar dışında bu camilerde Cuma günlerinde vaaz ve irşat hizmetleri yapılmaktadır.
Geçen cuma günü cuma namazı için büyük bir camiye gittim. Caminin içi dışı dolmuştu. Vaiz Efendi dinî bir mevzuyu yüksek bir ses tonuyla geçmiş zamandan hikâyeler anlatarak izah etmeye çalışıyordu. Konuyu ikna edici ilmî üslûp ve ispat yerine, farklı cümlelerle tasvirle yetiniyordu. Vaazdan pek tatmin olmadım. Cemaatin de bu işten tatmin olduğunu pek sanmıyorum. Geçmişte aynı durumu diğer değişik camilerde de yaşamıştım. Günümüzde toplumda korkutucu bir iman ve ahlâk buhranı yaşanmaya devam edildiğine göre, camilerde yapılan vaaz ve nasihatler niçin toplum nezdinde etkili olamıyor?
Bu mevzuun Üstad Bediüzzaman’ın da dikkatini çektiğini görmekteyiz. Bediüzzaman vaizleri dinlediğini, nasihatlerinin kendisine tesir etmemesinin üç sebepten kaynaklandığını ifade etmektedir:
Birinci sebep: Hocalarımız hazır zamanı geçmiş zamana kıyas etmektedirler. Tesirli olması için vaaz konusu iddiayı (dinî mevzuyu) ispat etmeleri gerekirken, tasvir ederek mübalâğalı / abartılı göstermektedirler. Halbuki eski zaman insanlarında teslim kuvvetliydi. İnsanlar genellikle hocalara itimat ederlerdi. Günümüzde teslim kırılmış, inanmak için ispat istenmektedir. Zamanımızda inançsızlık fen ve felsefeden gelmektedir. Bu yüzden zihinler karışıktır. Vaazlarda bu karışıklığı izale edecek ilmî izahlar yerine, parlak dinî hikâyeler anlatmak cemaati ikna etmemektedir.2
İkincisi: Vaizlerimiz, bir şeyi tergip (sevdirme) ve terhip etmekle (korkutmakla), ondan daha mühim bir şeyi tenzil edeceklerinden (düşüreceklerinden), muvazene-i Şeriatı muhafaza etmemektedirler. Meselâ gıybeti katle / insan öldürmeye eşit, ayakta bevl etmeyi zina derecesinde göstermek, bir dirhem (üç gram) sadaka vermek, h ac sevabına mukabil tutmak gibi muvazenesiz sözler, katil, zina ve Haccın kıymetini düşürmektir.3
Üçüncüsü: Hocalarımız, belâgatın gereği olan mukteza-i hale mutabık, yani zamanın gereklerine uygun, zamanın hastalığına münasip söz söylememektedirler. Sanki insanları eski zamanın köşelerine çekiyorlar ve konuşuyorlar. Halbuki büyük vaizlerimiz hem muhakkik (araştırıcı) âlimler olmalılar, ta ki sözlerini ispat ve insanları ikna edebilsinler. İlim ve fennin hükmettiği günümüzde zamana uygun, insanları ikna eden hatipler olabilsinler. Böyle olmaları şart olduğunu söylemektedir.4
Meselâ kalp hastası olan birine mide ilâcı vermek doğru bir tedavi değildir. Aynen bunun gibi günümüzde insanların kalp hastalığı iman zayıflığıdır. Risale-i Nur’un yaptığı gibi iman takviyesi yapılması gerekirken, tarihten güzel ahlâka dair kıssalar anlatmakla yetinmek, nasihatlerde pek tesirli olmayacağı aşikârdır.
Bediüzzaman’a göre vaizlerin nasihatlerinin tesirsiz olmasının diğer bir sebebi; ahlâksız insanlara, “Haset etme, inat etme, dünyayı sevme! Yani ‘fıtratını/yaratılışını değiştir” gibi onlarca yapılamayacak bir teklifte bulunmalarıdır. Halbuki insanlara “Bu duygularınızın yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını/kanallarını değiştiriniz” deseler daha etkili olurlar. Adavet ve muhabbet insanın fıtratına dercedilen duygulardan iki tanedir. Her halükârda bu duygular işletilecektir. Bir insana “Dünyayı sevme, kimseye düşmanlık etme” demek pek etkili olmaz. Ama ona “Dünyayı Allah için sev, Müslüman kardeşin yerine zındıklara, inançsızlara, bozgunculara adavet et” dense nasihat daha iyi tesir eder.5
Sözün Özü: Vaizler ve din alimleri, yukarıda ifade edilen tarzda nasihat vazifesini eda ederlerse; yani iman ve Kur’ân hakikatlerini Risale-i Nur tarzında izah ederlerse sözlerinin etkili olacağı kuvvetle ümit edilir.
Dipnotlar:
1 - Milliyet Gazetesi, 17.02.2022; 2- Mektubat, YAN, s. 445; 3- Muhakemat, YAN, s. 53; 4- Divan-ı Harbi Örfi, YAN, s. 88; 5- Mektubat, YAN, s. 46.