Meşveret, şûrâ ve istişare kelimeleri lûgat mânâlarıyla “danışma, konuşup anlaşma, fikir edinmek için konuşup görüşme, görüşme meclisi” diye tarif edilir.
Sosyal hayatta meşveretin önemi: “Müslümaların hayat-ı içtimâiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı meşveret-i şer’iyedir.” 1
Toplumun ve bireylerin mutluluğu, huzuru, saadeti, Rabbimizin emri Kur’ân’ın ve hadislerin, yani dinimizin öngördüğü meşveret ile ancak olabilir. “Onların aralarındaki işleri iştişare iledir” 2 âyeti bu hususu teyit ediyor.
Tarih vasıtası ile asırların, kıtaların, ülkelerin, fertlerin, fikir, fen, ilim ve teknoloji kullanmak suretiyle bir nev'î meşvereti vardır. Müslümanların ise bu konuda geri düşmesi, asırlardır sömürü, baskı ve zulme maruz kalmalarının yanında gerçek İslâmî meşveretin yapılamamasından kaynaklanmaktadır. Asya’nın ve Afrika’nın şu andaki vaziyet-i perişaniyesi bu sebeptendir. Bu kısmı biraz açarsak şu gerçeklere ulaşabiliriz:
İslâmiyet; fertten cemaate, cemaatten topluma, milletlere ve devletlere kıt'alara kadar meşvereti önemli kılıyor. Namaz cemaatle kılındığında sevabı birden yirmi yediye çıkıyor. Cumaların önemi ise, daha da artarak âyetle sabit hale gelmiş. Peygamberimizin (asm) Cuma günü için sayısı oldukça fazla hadisleri vardır. İnanmış, Rableri karşısında el bağlamış mü'minlerin birbirini tanıması, görüşüp, maddî ve manevî fikir alış verişi yapmaları bize meşveretin mânâsını hatırlatır. Hac ise İslâmın şartları arasına girmiş, bir mü'min imkânı varsa ömründe bir kere de olsa yapmalıdır. İslâm âleminin büyük bir kongresi mânâsında olan hac, geniş dairede tatbiki olması gereken bir istişareye şartlandırıyor.
İslâmiyet, yolun üzerinde bulunan bir taşın kenara konmasını insanlığın şiarı saymıştır. Yani fertten, cemaate, topluma ve devletlere insanlığın huzuru, refahı, maddî ve manevî saadetini İslâmiyet önemsemiştir. Mü'minlerin dar daireden en geniş daireye kadar meşveret-i hakikiyi yapmasıyla Müslümanlar ayaklarını bağlayan prangalardan, imanın şefkatinden çıkan İslâm terbiyesi ve hürriyeti ile süslenip pis medeniyetin eğlencelerinden günahlarından kurtulabilir.
Peygamberimiz (asm) ise meşveret-i meşrûayı yaşayarak Sahabe-i Kirama ehemmiyeti üzerinde durmuş, ümmetine de durmayı teşvik etmiştir. Ebu Hureyre: “Resulullahın, ashabıyla istişare ettiğinden fazla kimsenin kimse ile istişare ettiğini görmedim.” 3
Hz. Ebubekir ve Hz Ömer (ra) Peygamberimizin en çok meşveret ettiği kişilerdir.4
Hz Ömer: “Resul-i Ekrem Müslümanlarla alâkalı meseleleri meşveret için birçok geceler boyu Hz. Ebubekir ile, bazen beni de aralarına katarak baş başa kalırdık.” 5
Peygamberimiz (a.s.m.) de bu iki müşaviri için: “Ebu Bekir ve Ömer benim nazarımda bir baş için göz ve kulak gibidir.” 6 Yine bir gün Peygamberimiz (a.s.m.) sahabelerin dağınık topluluklar halinde bulunduklarında bu durumdan hoşlanmamış “Bana ne oldu ki sizi böyle parça parça görüyorum” buyurmuştur.7
Meşveret, bu asırla beraber gelecek asrı tenvir edebilir bir mahiyette olan Risâle-i Nur’da da, mesleğin esasları arasına girmiştir. Burada asıl olan meşveret-i meşrûadır, ihlâstır, rıza-ı İlâhiyedir.
İslâmî meşveret nasıl olmalı? Nelere dikkat edilmeli?
- Allah rızası için ihlâs düsturları esas olmalı .
- Düşüncesini, peşin niyetini kabul ettirmeye çalışmamalı.
- Tarafgirâne bir anlayış ve tavırla hareket edilmemeli.
- İnat, gurur ve hased gibi ahlâk-ı seyyiye ile amel edilmemeli.
- Meşverette illâ haklı çıkmak ya da üstün gelmek maksadıyla değil, hak bildiğini samimiyetle ifade etmeli.
- Fitne ve fesada meydan verilmemeli.
Aslında meşveretle ilgili daha çok başlık çıkarmak mümkün olabilir.
Al-i İmran Sûresi’nde Uhud Harbi ile ilgili âyetlerde nüzul sebebi olan olaylarda meşverete dikkat çeken hususlar ve deliller vardır . Malûm olduğu vechi ile Uhud Harbi düşmanı dışarıda karşılama kararı ile Peygamberimiz (asm) ve Ashab-ı Kiramın meşveretleri neticesi kabul edilmiş ve mağlûbiyetle neticelenmiştir. Uhud Harbinde yapılan meşveret şu şekildeydi: Ashabın görüşü düşmanı şehir dışında karşılamak, Peygamberimizin (asm) görüşü ise tam tersi, yani şehrin içinde karşılamaktı. Resulullahın (asm) gördüğü rüya da bu doğrultudaydı; fakat vahiy olmadığından rüya ile amel etmedi, meşvereti esas tuttu. Ashab-ı Bedir’in çoğunluğu meşvereti teşkil etmişti. Şehit olma arzusu ile dolu idiler, şehrin içinde karşılama düşüncesi ise zaafiyet olarak anlaşılıyordu. İslâm aşkı ve din hamiyeti ile doluydular. Peygamberimiz de (asm) çoğunluğun görüşüne uymuştu. Halbuki Hudeybiye Anlaşmasında ise anlaşmaya karşı çıkan ashaba “Ben Allah‘ın kulu ve elçisiyim, başkalarının görüşüne bakarak O'nun emirlerine muhalefet edemem” 8 buyurmuştur. Sahabeler onun için bu durumda sorarlardı: “Vahiy mi, yoksa şahsî fikriniz mi?” diye. İşte bu tatbikatlardan anlaşılıyor ki ihlâs, Allah rızası için ve samimiyetle yapılan meşveretlerde dinî hükümlerin sınırlarında ve Allah Resulüne (asm) itaat çerçevesi içinde görüşler muhalif de olsa tereddütsüzce ortaya konabiliyordular. Bu durum Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer devirlerinde de devam etmiştir.
Uhud Savaşı öncesi Peygamberimiz (asm) Medine münafıklarının başı Abdullah ibni Ubey’i meşverete dâvet etmişti. Sebebi, baştan düşman tarafına iltihakı önlemekti. Düşmanı içerde karşılama hususunda müşterek düşünüyorlardı. Ancak Peygamberimiz (asm) meşveretin neticesine uyarak orduyu şehrin dışına sevk etmişti. Abdullah İbni Ubey bu durumu hazmedemedi, münafıklığını yaptı, Peygamberimiz (asm) için “Çocukların sözünü dinledi, benim sözümü dinlemedi” dedi ve onu istibdatkârâne hareket etmekle itham etti. Halbuki istibdadı kendisi yapıyordu.
Meşverete başlayan kişilerin fikrini kabul ettirme niyetiyle, tarafgirane planlar yaparak ve özel faaliyetlerle baskı kurmaya çalışmaları büyük bir zulümdür.
Meşveretin ruhuna aykırı hareket edenler şahs-ı maneviyeyi zedeler, sonra karşısında helâlleşecek kimseyi de bulamaz. Mesleğimiz açısından, Hz. Ali ve Abdulkadir Geylânî’nin hukuku ise ayrı bir boyuttur.
“Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinirse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olursa insafsızdır. Hem, zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit o münâzarada bilmediği şeyi öğrenmiyor; belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir.
“Eğer hak hasmının elinden çıksa zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest hakkın hatırı için, nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile taraftar çıkar, memnun olur.” 9
Meşverete katılırken ibadet kastıyla, rıza-i İlâhiyeyi gözeterek gelmelidir. Katılımcıların fıtratlarının farklılığı ve bulunduğu yerin coğrafî konumu da göz önünde bulundurularak, sabır içinde sözleri kesilmeden, anlayış içinde dinlenmesi gerekir. Her ne kadar sözleri hoşumuza gitmese de, fitneye kapı açmamak için, cevap verirken kavl-i leyyinle kırmadan yanlışı düzeltmek gerekir.
Kur’ân’a, sünnete, Risâle-i Nur’a uygunluğunu, meslek ve meşrebe ittibayı hatırlatmakla: “Medar-ı niza bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız. Herkes bir meşrepte olmaz. Müsamahayla birbirine bakmak şimdi elzemdir.” 10 Burada “Çok sıkı tutmayınız” sözünü yanlış yorumlamamak gerekir. Hoşgörüyü, anlayışı ön plana çıkarmak, insanların fıtrî konumu ve bulunduğu coğrafyanın üzerindeki tesirini de göz önünde bulundurmak gibi anlaşılabilir.
Meşveretlerde üstün gelme arzusu da en fazla dikkat edilmesi gereken hususlardan birisidir. İmam Gazali İhya-i Ulum adlı eserinde galibiyet arzusunu içkiye benzetmektedir. “İçkiye müptela olan bir kimse nasıl kendisini kolaylıkla diğer kötülüklerin kucağında bulursa, fikrinde galip gelme arzusuna kapılan bir kimse de inat, haset, kin, tecessüs, gıybet ve nifak gibi pek çok kötülüğü işlemekten kendini alıkoyamaz.” 11
Risâle-i Nur’da “Nasıl ki; zaman-ı saadette ve selef-i salihin zamanında hüküm ferma hak ve bürhan ve akıl ve meşveret olduklarından şükük ve şübehatın hükümleri olmazdı.” 12 denilir. Yani Peygamberimiz (asm) dönemi veya tabiin devrinde ve ondan sonra, imanları en ufak bir kıvılcımda parlama derecesinde olduğundan meşveretleri de o derece şek ve şüphelerden uzaktı. Müceddid Ömer bin Abdülaziz, halifeliğinde üç yıl içinde Emevi halkını adalet ve şûrâ meclisleri ile huzur ve saadete kavuşturmuştur.
Devlet idaresinde, Meşveret-i Şer’iye hakkıyla uygulandığında Üstadımız diyor ki: “Bu inkılâp, doğurduğu hürriyeti, eğer meşveret-i şer’iyenin terbiyesine verse, bu milletin eski satvet ve kuvvetini ihya edecektir.” 13
İhlâs Risâlesinde: “Üç elif ittihat etmezse üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihat etse yüz on bir kıymet alır.” 14
“Madem beşerin ihtiyacı hadsiz ve düşmanları nihayetsiz ve kuvveti ve sermayesi pek cüz’î, hususen dinsizlikle canavarlaşmış tahribatcı muzır insanların çoğalmasıyla, elbette ve elbette o hadsiz düşmanlara ve o nihayetsiz hacetlere karşı imandan gelen nokta-i istimdat ile beraber hayat-ı şahsiye-i insaniyesi dayandığı gibi hayat-ı içtimaiyesi de yine imanın hakaikinden gelen şûrâ-yı şer’î ile yaşanabilir, o düşmanları durdurur o hacetlerin teminine yol açar.” 15
Bütün mesele; nefsimize, enaniyetimize, yanlış düşündüğümüz izzetimize şunu kabul ettirmemiz gerekir: Nefsimizi terbiye ederek hakkı anlamalıyız, tesanüde ve meşverete önem vermeliyiz.
“Bu sırrın sırrı şudur ki; hakikî, samimî bir ittifakta her bir fert sair kardeşlerin gözüyle bakabilir ve kulaklarıyla işitebilir… “ 16
Cenâb-ı Hakk’a şükür ki cemaatimiz meşveret sistemini kurmuş, gazete ve diğer yayınlarımız sayesinde birliğimizi, beraberliğimizi, haberleşmemizi, müfritane irtibatımızı sağlamaktayız.
“Hem madem bu zamanda herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir. Hem kemiyet [sayı çokluğu] ise, keyfiyete [niteliğe/kaliteye] nispeten ehemmiyeti azdır.”
Vazifemiz hizmettir, vazife-yi İlâhiyeye karışmamak ve hizmetimizi Onun vazifesine bina etmemekle, bir nevî tecrübe yapmamakla beraber, kemiyete değil keyfiyete bakmak gerekir. “İyi ama o zaman da cematimizin sayısı iyice düşerse...” denirse:
Risâleleri anlayarak, tetkik ederek okuyanların hizmete sahip çıkmaları gerekiyor. Neticeye yönelik başarı, Allah’a (cc) aittir. İnsanları bir araya toplamak Allah (cc) vazifesidir, hikmetidir. Allah’ın vazifesine karışan dinsiz düşman gibi olunmamalıdır.
Tenkite medar olacaksa:
“Bazıları meşrû dairede rahatını istese de, itiraz edilmemeli” 17
Tutunulacak yeri olmayanın yüksek kuleden düşüşü misâlinde olduğu gibi... Peygamberimiz (asm) buyuruyor ki; “Cemaatten ayrılmış olarak ölen bir kimse cahiliye üzerine ölmüştür.” 18
Meşveret esnasında ve hazırlığında İslâma ve Kur’ân’a, sünnete ve Risâle-i Nur’a ittibayı anladık, fakat meşveretten sonraki tavrımız nasıl omalı? Alınan kararları tenkit ederek bozmamak ve hasenatı kaybetmemek gerekiyor. “Meşvereti meşveret ediyoruz” denirse? O zaman bir bardak su, bir kova suyu istiab etmez, zayi olur. Medine münafıklarının başı olan Abdullah İbni Ubey’in, Resulullah (asm) için “İstibdat yaptı, çocuklara uydu bana uymadı” şeklindeki tavrı bizlere ibret olmalıdır. Şahs-ı manevî hâkim olmalı, üzerinde durmaya çalıştığımız husus da budur.
Üstad, Münâzarât adlı eserinde meşveretin karşısında şahsın bir hiç olduğunu ifade ederek, bunun karşıtı olan istibdat rejimini meâlen şöyle tarif eder: İstibdat; baskıdır, keyfî muameledir. Kuvvete dayanarak zorlamadır. Tek reydir. Her kararı kendi isteği doğrultusunda arzular. Kötü kullanılmaya gayet müsait bir zemindir. Zulmün temelidir. İnsanlığı uyuşturur, zehirler. Sefalete, fakirliğe sebep olan, insanlığı alçaltan ve İslâmiyeti zillete ve sefalete düşüren, düşmanlığı arttıran ve uyandıran, her şeye sirayet eden… vb.
İslâmî meşveret ile fert, mutluluğu ve huzuru temin ederken aynı şekilde toplumda da maddî ve manevî kalkınma elde edilir.
Hülâsa olarak anlayışımız: “Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şura kuvvet bulsun! Bütün levm ve itap ve nefret, heva ve hevese tabi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, Hüda’ya tabi olanlar üstüne olsun. Âmin” 19
Dipnotlar:
1- Şûrâ: 38. 2- Âl-i İmran 159. 3- Tirmizi Cihat. 4- İstişare, Yeni Asya Yayınları İlahiyat Serisi. 5- Age. 6- Feyzül Kadir 189. 7- Müslüm Salat 119. 8- Age. 9- Lem’alar 387. 10- Kastamonu Lâhikası Sayfa 181. 11- Age. 12- Muhakemat. 13- Divan-ı Harbi Örfî. 14- Lem’alar 21. 15- Hutbe-i Şamiye. 16- Lem’alar 21. 17- Hizmet Rehberi 404. 18- Müslim Salat 119. 19- Eski Said Eserleri 356.