"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Özü kaybeden...

Kadir AKBAŞ
01 Kasım 2018, Perşembe
Dile kolay, doksan beş yıl geçmiş Cumhuriyet ilân edileli.

Mutlakiyet’ten, meşrûtiyete, meşrûtiyetten Cumhuriyet’in ilânına, çok partili döneme uzanan uzun bir süreç. Geçen doksan beş yılın sükûnet içerisinde bir muhasebesini henüz yapamadık maalesef.

Hanedanından tevarüs eden yönetim hakkı ile tek kişinin ülke yönetimine hâkim olması olarak adlandırılan Padişahlığa buğz edenlerin, Cumhuriyet’i mutlâkıyet rejimlerinde bile olmayan tek belirleyici başka bir fert üzerinden tanımlaması, kutsaması garabetini henüz sorgulayamadık.

“Ulu Önder” söyleminde ifadesini bulan “laik” kutsallık atfedilen lider kültünden kurtulmak isterken, İslâmî bir söylemle iktidar arayışına “Kutlu Yürüyüş” atfeden bir anlayışın var ettiği “Baş Yüce” figürüne nasıl eriştik.

“Ulu Önder” figürünün ülkeyi daha fazla taşıyamayacağı yerde, bayrağı “Türk-İslâm Sentezi” ile beslenmiş, semirtilmiş bir anlayışa devretmenin hazırlığı belli ki adım adım planlanmış. Bakmayın aralarında zaman zaman sürtüşmeler yaşandığına, “Türk İslâm Sentezi”nden beslenenler ile “Ulu Önder” ülküsünden ayrılmayanlar özünde birbirini var eden olgulardır. İsmi, sıfatı ne olursa olsun, ister hânedanın varisi olarak padişah olsun, ister seçimlerle Cumhurbaşkanı veya Devlet Başkanı seçilmiş olsun, isterse toplumdan rıza veya zora dayalı biat almış halife olsun, asıl olan hukukun üstünlüğü ilkesidir. Zira “Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere (asm) tabi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar.”

Bu günün deyişiyle Devletler ve devleti temsil edenler, Hukuk Devleti ilkesini gözettikleri ölçüde meşrûiyet elde ederler. Devlet, biz vatandaşlarına, en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukukî güvence sağlamak, kamu adına güç kullanan ve karar alan bütün devlet organlarının her türlü fiil ve işlemlerinin hukuka uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür. Bunun için her birimizde hukuk önünde eşit birer vatandaş olduğumuza dair güçlü bir inanç, farklılıklarımız karşısında devletin, kamu otoritesinin tarafsız davrandığı ve davranacağına ilişkin yaygın ve eylemli bir davranış ve öngörü oluşmuş olmalıdır.

Temel haklarımızın güvence altında olduğu, bu haklara kamu otoriteleri tarafından keyfi müdahelelerde bulunulmayacağı inancının tam olarak yerleşmiş olması gereklidir. Kamu otoritelerinin keyfi davranışları karşısında, devletin bütün eylem ve işlemlerinin etkin bir biçimde yargı denetimine tabi tutulduğu, bu denetimin de bağımsız bir yargı erki eliyle gerçekleştiği ölçüde meşrûiyetini hukuktan alan ve saygınlığı hak eden bir yönetime erişmiş olacağız. Bu sağlanmadıktan, devlet, hukuk devleti vasfına erişmedikten sonra, neyle avunursanız avunun sonunda hüsrana uğramak kaçınılmaz olur.

Hukukun üstünlüğüne atıf yapmaksızın, devleti temsil eden siyasî figürlerin kimi sembolik davranışlarından meşrûiyet üretmek anlamsız ve boş bir çabadır. Türk-İslâm sentezinden beslendiği anlaşılan iki sayın üniversite rektörünün basına yansıyan beyanlarını bu noktadan teessür ve endişe ile karşılamak gerekir. “İnsan Hakları” kavramını küçümseyen, bu kavramı İslâm karşıtı veya İslâm dışında gören bir bakış açısı, vahim bir tehlikenin habercisidir.

Keza hukukun üstünlüğünün asıl olduğunu, herkesin hukuk kurallarına uygun davranmasına atıf yapması gereken bir başka Sayın Rektörün, kendince dini bir referansla kutsiyet atfettiği, bir siyasî partinin genel başkanlığı görevini de yürütmekte olan Sayın Cumhurbaşkanına itaati dini bir vecibe gibi değerlendirip, farz-ı ayn olarak görmesi, dahası aksine düşünenlerin “hain” olarak suçlanmalarına kadar götürülebilecek ucu açık yorumlarda bulunması ürküntü vericidir.

Devlet tüzelkişiliğini sevk ve idare etmek üzere vatandaşlar olarak içimizden birine, belli bir süreyle tevdii ettiğimiz kamu görevi sebebiyle kutsiyet atfetmek ülkeye hayır getirmeyecektir. Ülkeyi yönetecek kim olursa olsun, dini veya felsefi inancı, mezhebi, etnik kökeni, cinsiyeti ne olursa olsun, önemli olan Hukuk Devleti’nin bütün ilkeleriyle tesis edilip edilmediğidir. Cumhuriyet’te ancak o zaman ilelebet payidar olabilecektir.

Okunma Sayısı: 4893
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı