Merhum Peter Barnett’in Üstad için yazdığı “Kıvılcımın Muhafızı” kitabında Melbourne Üniversitesi’nden Prof. Dr. Abdullah Saeed’in bir giriş yazısı var. Geniş bir özetini aktarıyoruz (Çeviri için Elif Akbulut’a teşekkürler):
Bediüzzaman Said Nursî, sadece eserlerinde ele aldığı felsefe ve teolojiden mistik fikirlerin ve gündelik sorunların genişliği ile tanınmayıp aynı zamanda mesajını aktarma ve farklı geçmiş ve deneyime sahip insanlarla bağlantı kurma becerisiyle de dikkate değerdi.
Bu büyük âlim hakkında çok şey yazıldı. Konferanslarda onun düşüncesini ve devam eden etkisini araştırmak için toplanıldı. Türkiye’deki ve diğer yerlerdeki takipçileri—ki oldukça fazlalar—onun fikirlerini araştırmak için kurumlar kurdular. Yine de hâlâ onu ve düşüncelerini daha geniş kitlelere kolayca erişilebilecek bir şekilde aktarma ihtiyacı var.
Said Nursî’nin özellikle dikkat edilmesi gereken bir yönü, onun bugün dünya nüfusunun yüzde ellisini oluşturan Müslümanların ve Hıristiyanların, dünyayı herkes için daha iyi bir yer haline getirmek amacıyla birlikte çalışmalarına olan ihtiyacı nasıl gördüğüdür. Nursî topluluklar arasındaki farklılık ve anlaşmazlıklara odaklanmak veya bir Müslüman olarak dinî üstünlük tutumunu teşvik etmek yerine, ilişki kurma temelli olarak dinî bağlılıklardan öte, ortak payda olan insanlığa ve ortak niteliklerine bakmayı savundu.
Nursî, Kur’an’ın Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında birçok ortak nokta olduğu fikrini destekleyecek çok şey içerdiğini görmüştü. İkisi de merhametli, şefkatli ve bir olan Yaratıcıya ortak bir imanı paylaşır; Kur’an’ın deyimiyle “Bizim ve sizin İlâhınız birdir.” (Ankebût/46) Ayrıca ikisi de ortak bir insanlık anlayışını paylaşır. Nursî, Kur’an’ın Hıristiyanları ‘Müslümanlara sevgi ve dostlukta en yakın olan’ olarak tanımlanan vahyedilmiş kitapların insanları olarak gördüğünü anlamıştır.
Kur’an, metninin önemli bir bölümünü İsa Mesih’e, annesi Meryem’e ve onun misyonuna ayırır. Said Nursî’ye göre bunlar Müslüman-Hıristiyan etkileşimini teşvik etmeli, iki toplumun dünyayı herkes için daha güvenli ve merhametli bir yer haline getirmeye çalışırken birbirlerini desteklemelerini sağlamalıdır.
İster uzak, ister yakın tarihte olsun, tarih boyunca Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında ortaya çıkan siyasî sorunlar, onun görüşüne göre bugün bu iki inanç arasında düşmanlığı sürdürmek için kullanılmamalıdır.
Dünyamız dinî topluluklar arasındaki yoğun etkileşimin uyumsuzluk ve çatışma durumlarına yol açtığı küresel bir köy haline geldi. Bediüzzaman gibi insanların görüşlerinin geniş bir alana yayılıp müzakere edilmesine her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç var. İki inanç arasında yorulmadan köprü kurmaya çalışan Müslüman ve Hıristiyanlar kesinlikle bu görüşlerden yararlanacaklardır.