EĞİTİMCİ, izci, STK yöneticisi, Afrika gönüllüsü... Her şeyden önce o bir Eyüp Sultan sevdalısı… Kabına sığmayacak kadar enerjik ve hareketli. Yelpazesi olabildiğince geniş… “On parmağında on marifet” deyimi onun şahsında tam anlamını buluyor. Gönül insanı Dr. Mehmet Emin ile Eyüpsultan Mihrişah Valide Sultan Sibyan Mektebi’nde kısa bir sohbette bulunduk. Buyrun...
Sıbyan Mektebi neresidir?
Bulunduğumuz kurum, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden tahsis edilmiş Cemile Cemiyeti’nin Eyüp Sultan şubesidir. Diğer manası ile “Sıbyan mektebi” 22 milyon kilometreye hükmeden Osmanlı’nın padişahlarından 3 Selim’in annesi Mihrişah Sultan tarafından yaptırılmış. Şu anda ise dışa açılıyoruz. Bizim en fazla ilgilendiğimiz insanlar ise turist olarak gelen misafirlerimiz. Diğer bir deyişle, Türkiye’den ziyade dünyada daha çok tanınıyoruz. Bir Kayserilinin sözü ile misal verecek olursak: “Sen pekmezi güzel yaparsan sineği Bağdat’tan gelir.” Bizim buraya gelen misafirlerimiz de Oxford’dan geliyor. Turist olarak gelip burayı ziyaret eden birçok insana burada kelime-i şahadet getirmek nasip oldu.
Öncelikle, Sıbyan mekteplerinde çocuklar nasıl eğitiliyordu?
Osmanlı devletinin 600 senelik ömür sürmesinin sebebi aslında bu Sıbyan mektepleridir. O zamanlar Türkiye 22 milyon kilometre. Ki, şimdiki yüzölçümü ile 22 tane Türkiye demek. O dönemlerde çocuklara küçük yaşlardan itibaren ahiret inancı öğretiliyordu. Yani dünya öncelikli değil, ahiret öncelikli bir eğitim anlayışı vardı. Ahiret, çocuğun ruhuna, aklına, kalbine yerleştiriliyordu. Çocuk dünyanın fânî, ömrün kısa oluşunu içselleştiriyordu. Manen çocuklara şunlar telkin ediliyordu: Siz dünyevî en yüksek makama çıkabilirsiniz fakat sizde kabir kapısından geçip ahiret yurduna gideceksiniz. Eğer dünyada güzel şeyler yaptıysanız, canlıları hor görmediyseniz kabriniz cennet bahçesi olur. Eğer yanlış şeyler yaparsanız ve o yanlışlıktan da vazgeçtiğinize dair tövbe etmezseniz ahiretiniz cehennem çukuru olur, anlayışı öğretiliyordu. Özetle, çocuklara bu anlayışla iyi olmaları telkin ediliyordu.
Şimdi ise okul bahçesine adımını atar atmaz çocuklarımızın kalbini ve ruhunu esir alıyorlar. Her sabah okunan and ile insanlar en yüce ve âlî gösteriliyor. Sıbyan mektepleri döneminde, “Ey yeri göğü yaratan Allah! Rabbim Allah, Peygamberim Hz. Muhammed Mustafa, kitabım Kur’an-ı Azimüşşan, La ilahe illallah Muhammeden Resulullah” manalarını öğrenerek okula başlanıyordu. Bugün 4+4+4 sisteminin kanun olarak çıkmasıyla sıbyan mektepleri anlayışına yaklaşıldığını düşünüyorum, bir eğitimci olarak. Ve bu hareketi doğru buluyorum.
Konudan konuya atlamış olacağız ama burada bulunan Cülus Yolu’nun hikâyesinden bahseder misiniz?
Benim mutluluk, barış, huzur, sevgi yolu diye adlandırdığım bu yoldan Osmanlı padişahları geçmişler.
Önderimiz, liderimiz, efendimiz, Peygamberimizi (asm) evinde misafir eden Halid ibni Zeyd Ebu Eyyub El-Ensarî’nin huzurunda kılıç kuşanmışlar. Cülus Yolu, Fatih Sultan Mehmet’ten Vahdettin’e kadar Osmanlı padişahlarının tahta çıktıklarında kılıç kuşanıp ata bindikleri, cülus törenlerinin yapıldığı, padişahın hükümranlığını sembolize eden tarihî bir yoldur. Geleneğe göre Sultan, kayık ile Eyüp’e gelir, vezirler ve devlet adamları yolun başında kendisini selâmlar, o ise binek taşının oradan atına binerek Eyyub Sultan Hazretlerini ziyaret ederdi. Sultan’ın bir işareti üzerine Şeyhülislam gelip beline dört halifeye ait kılıçlardan birini kuşatır ve Allah’ın yardımıyla din ve devlet düşmanları üzerine muzaffer olması için dua ederdi. Törenden sonra Sultan yeniden ata biner yolda toplanan ahaliye cülus bahşişi dağıtarak, Topkapı Sarayına geri dönerdi. Bir döneme damgasını vurmuş Osmanlı padişahlarının iktidara ilk adımı attıkları Cülus Yolu’nda sultanların ata bindikleri tarihi “Binek Taşı” halen ziyaretçilerini beklemektedir.
Sizce kültür değerlerimize yeteri kadar saygı gösteriyor muyuz?
Maalesef kültür değerlerimizden koparılmış, soyutlanmış bir nesil hâline getirilmişiz. Hatta mezar taşlarını kıran bir nesil yetiştirildi. Ecdadımızın mezar taşları kırılıyor, bilinçsizce. Çok yanlış bir davranış bu. Önceki belediye başkanları tarafından İstanbul’un imar hareketi adı altında yapılan “katliam”la birçok mezar taşı kırılıp buraya getirilmiş, “Gözden uzak gönülden uzak” manası ile. Biz bunları eşleştirmek istiyoruz, ama bir kısmı orijinal bir kısmı değil.
Bu mezar taşlarının şekilleri bizim inancımızı temsil ediyor. Her bir mezar taşının anlamları var. Mesela bir mezar taşında boynu bükülmüş bir karanfil görürseniz gençlik baharını yaşayamadan vefat eden bir genç kızın kabridir. Eğer bir mezar taşında hurma varsa kabirde yatan zatın hacca gittiğini ifade eder. Mezar başlıklarının duruşu mezarda yatan insanın sosyal statüsünü belirliyor. İnsanlık içinde dallanıp budaklanmış çiçek açmış meyve vermiş bir medeniyet, Osmanlı imparatorluğu. Bir mezar taşındaki şekil kabirde yatan insanın tarihi bilgileri de dahil vermektedir.
Şu an ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz?
Biz burada ecdadımızın emaneti olan Sıbyan Mektebine yakışır kurslar vermeye çalışıyoruz. Kurslarımız hakkında kısaca bilgi verecek olursak: Mezar taşı okuma, fotoğraf-resim, musiki ve ney, Arapça, İngilizce, kitap okuma, Osmanlıca, Hat ve Ebru kursları veriyoruz. Hocalarımızın hepsi gönüllü olarak çalışıyor. Buradaki amaç ecdada yakışır bir torun olup, onların emanetine sahip çıkmak.
NAGEHAN
[email protected]