Bir adı “Trablusgarp Harbi” olan Osmanlı-İtalyan Savaşı 1911 yılı Eylül ayının son haftasında bugünkü Libya’nın sahil şeridinde başladı.
Bütün kuvvetiyle yüklendiği halde kara harekâtında başarı sağlayamayan İtalya, donanma gücünün üstünlüğüne güvenerek dümeni Kuzey Afrika kıyılarından Ege Denizine çevirdi. Bunda da başarılı oldu. Ege’deki meşhûr 12 adayı işgal etti.
Libya’da başlayıp Ege’de devam eden Osmanlı-İtalyan Harbi, bir seneden fazla sürdü. Mütareke (ateşkes antlaşması) ancak 18 Ekim 1912’de yapılabildi. Bunun da en önemli sebebi, Birinci Balkan Savaşının patlak vermiş olmasıydı.
*
İtalya, uzun zamandır gözünü Akdeniz'in karşı sâhilindeki Trablusgarb'a dikmiş, işgal ve istilâ etmek için fırsatları kollamaya başlamıştı. Beklediği fırsat, nihayet 1911 yılı Eylül'ünde ayağına geldi.
Bünyesine giren siyaset ve tarafgirlik zehiriyle serseme dönen o günlerin Osmanlı ordusu ise, Trablusgarb'ı koruma noktasında ciddî ve güvenilir bir strateji takib edemiyordu. Askerî cenah gibi, siyaset cenahı da sancılı durumdaydı. Bâb–ı Âli'de sık sık hükümet değişikliği yaşanıyordu. Bir sadrazam gidiyor, diğeri geliyordu.
İtalya, Osmanlı devlet merkezindeki bu perişaniyeti yakından takip ediyor ve bir punduna getirip Libya'yı işgal etmek istiyordu. Nihayet, 23 Eylül 1911’de Osmanlı hükümetine bir ültimatom gönderen İtalyan hükümeti, Trablusgarb'ın derhal boşaltılmasını ve buradaki yönetimin kendilerine devredilmesini istedi. İttihat–Terakki hükümeti ise, nice tereddütlerden sonra, Libya'ya takviye birlikleri göndererek, burayı savunacağı ve teslim etmeyeceği mesajını verdi.
Buna mukabil, İtalya da geri adım atmadı ve 25-26 Eylül'de kuvvetli bir donanmasını Libya'ya gönderdi. Bu suretle, iki taraf arasında şiddetli çarpışmalar yaşandı.
Donanması güçlü olan İtalyan ordusu, iç kesimlere girmeye cesaret edemeyip geri adım atmak zorunda kaldı. Ne var ki, İtalyanlar, savaşı bırakamadı ve Osmanlı'ya saldırmaktan geri durmadı. Libya'dan çekilen donama, bu kez Ege Denizi’ne yöneldi.
Osmanlı'nın bu en zayıf anında mutlaka bir netice elde etmek isteyen İtalya, önce Rodos’a çıkarma yaparak burayı işgal etti. Ardından, diğer 12 adayı aynı yöntemle işgal ederek Ege Denizindeki hakimiyetini pekiştirmiş oldu. Balkan Savaşı başlayınca, Osmanlı, Ege’deki adaları İtalya’ya bırakmak zorunda kaldı.
*
II. Meşrûtiyetin ilânından (Temmuz 1908) sonra Osmanlı Devletinin başına açılan en büyük gaile İtalyan Harbi oldu. Esasen, 93 Harbinden (1877 Osmanlı-Rus Harbi) bu yana son otuz yıldır ciddi bir savaş yaşanmamıştı. İki ayrı bölgede İtalya ile yaşanan bu ilk savaş halkasından sonra, âdeta zincirleme bir tarzda sökün edip gelen helâket-felâket-hasâret silsilesi üstümüzde yıllarca devam etti: I. ve II. Balkan Harpleri, I. Dünya Harbi, İstiklâl Harbi…
Üstad Bediüzzaman, “Karadağ’ın bir meyvesi” başlıklı makalesinde, o dönemde başımıza gelen maddi-manevi felâket ve hasâretlerin 1909’daki “tebeddül-ü saltanat” ile başladığını “Ve’l-Asr Sûresi”ndeki âyetlerden çıkararak, bilhassa her asra bakan “Muhakkak ki insanlar hasârettedir” meâlindeki âyeti bu mânada tefsir ediyor.
Burada kullanmış olduğu “tebeddül-ü saltanat” tâbiri pek mânidardır. Zira, o tarih itibariyle şunu görüyoruz ki: 27 Nisan 1909’da darbe yaparak Sultan Abdülhamid’i deviren Selanik Dönmeleri, Osmanlı Sultanı ile âdeta yer değiştirmiş oldular. Kendileri saltanat merkezi olan İstanbul’u ele geçirirken, 33 yıldır İstanbul’dan hiç ayrılmayan Osmanlı Padişahını da Selânik’e bir nevi sürgün etmiş oldular. Dolayısıyla, İstanbul merkezli saltanat tebeddül etmiş, yani el değiştirmiş oldu. İşte, her asırda yaşanan “insanların hasâret” silsilesi, bizde bu ilk halka ile başlamış olup 1943’e kadar devam ettiği hususu, söz konusu tefsirde ifade ediliyor.