Ara ara kanıksanarak geri plâna itilse de, yine gündemden düşmeyen önemli bir mesele var: Çocukları veya yakınları kaybolmuş annelerin, ailelerin oturma eylemleri.
Uzun zamandır İstanbul Galatasaray önünde ve bir süredir Diyarbakır HDP binası önünde sergilenen bu eylemleri hiç- bir şekilde siyasete bulaştırmamalı, siyasî ve ideolojik çekişmelere âlet edilmemeli. Tamamen insanî, vicdanî bir nazarla bakıp meseleyi öyle değerlendirmeli.
* * *
Çocukları terör örgütleri tarafından kaçırılan ailelerin arayış çabasını asla yadırgamamalı. O annelerin feryâdına kulak vermeli. Acılarını paylaşmalı. Taleplerini cân kulağıyla dinlemeli. İnsan olmak, böyle yapmayı gerektirir. Faraza, oturdukları yer, müracaat ettikleri kapı, başvurdukları merci yanlış olsa bile, öncelikle o insanları anlamaya, onların ruh halini kendi ruhunda, vicdanında hissetmeye çalışmalı.
Zira, o anne ve o aile bir şekilde mağdur olmuştur. Acıları tarifsiz ve sınırsızdır. O hali aylarca, yıllarca yaşayan insanlar, nereye gitmesi, nerede oturması, kime başvurması gerektiğini dahi bilemeyebilir, yahut serinkanlılıkla kestiremeyebilir.
Onun için, meselenin bu tarafını ayrı bir değerlendirmeye tabi tutmalı. Özellikle de, şu soruların cevabını bulmaya çalışaraktan: Kayıplar için öncelikle nereye gitmeli? Nerede durmalı? Kime ve nereye müracaat etmeli? Kimden kime şikâyet etmeli ve genel olarak nasıl bir tavır-tutum sergilemeli?
* * *
Bu konuyu tekraren nazara vermemizin aktüel bir sebebi şudur: Terör örgütü PKK’nın organize şekilde kan dökmeye başladığı 1984’ten bu yana, biz de bir çok yakın -akrabamızı kaybettik. Hapse girip çıkanlar oldu; çatışmaya girip ölenler oldu. Bir de, âniden ortadan kaybolan lise çağındaki gençlerimiz oldu. Onlardan biri 1992’den beri kayıp, diğeri ise 4-5 senedir kayıp idi.
Birincisinden hâlâ haber yok; ikincisinin ise, Kuzey Irak’taki bir çatışmada öldürüldüğü bilgisini aldık. Tabiî, ortada ceset yok, cenaze yok; mezar yeri yok; annelerin acısı ise, katlanarak devam ediyor.
Yakînen bildiğim için söylüyorum: Ne o çocuklar terörist veya terör yandaşı idi; ne de aileleri terör örgütü yanlısı. Dahası, çocukları teröre kurban giden o acılı aileler, aynı zamanda birer “terör mağduru” durumundalar. Ama, bu ve benzeri mahiyetteki binlerce mağduriyetin ne ölçüde dikkate alındığı ve ona göre nasıl bir muameleye tabi tutulduğu hususu hâlâ muğlak ve muallak bir vaziyet arz ediyor.
* * *
Yine, hiç şüphe yok ki, henüz 13-15 yaşlarında olan o her iki çocuğu da, organize terör örgütü PKK’nın görevli militanları kaçırdı. Aynı şekilde, onları ölüme doğru sevk ettiği de tartışmasız. Ama, tartışmalı bir nokta var. O da şudur: Aileler, çocuklarına hakkıyla sahip çıkamıyor. Devlet ve hükûmet de, vatandaşların, ama özellikle gençlerin can ve mal güvenliğini sağlayamıyor.
Meselâ, şundan kesinkes eminiz: Çocuğu örgüt tarafından kaçırılan yüzlerce aile var ki, yine can ve mal korkusundan dolayı oturma eylemlerine dahi katılmıyor, katılamıyor. Çünkü, tehdit ediliyorlar.
Onun için, olup bitenlere uzaktan bakarak ahkâm kesmemeli, gençlerin ve ailelerin durumu basite alma cihetine gitmemeli.
Misâl, hedef seçtikleri bir genç, şayet direnirse, ya da kaçırıldıktan sonra örgütten ayrılma teşebbüsünde bulunursa, hiç tereddütsüz ânında infaz ediliyorlar.
Terör örgütü, grup-birim başkanlarına her türlü cezalandırma yetkisi vermiş ve “Falanı-filanı niçin öldürdün?” diye de hesap sormuyor. Dolayısıyla, örgüte kafa tutan ailelerin durumu da buna kıyas edilsin...
* * *
Bilhassa Kürt kökenli çocukların ve gençlerin genel durumu rasyonel olarak şudur:
Bu zamanda, Nur Risâlelerini benimseyerek okuyanlar, ırkçı-bölücü olmadığı gibi terörist de olmuyor. En önemlisi de, İlâhî inayete mazhar olup ekseriyetle muhafaza olunuyorlar. Risâle-i Nur’u okumayan, yahut okumak istemeyen gençleri ise, üç ana kategoride değerlendirmek mümkün:
1. Millî duyguları istismar eden PKK veya onun siyasî versiyonlarına katılanlar.
2. Dinî duyguların istismarı ile DEAŞ/IŞİD ve benzeri örgütlere gidip katılanlar.
3. Hiçbir örgüte sempati duymayarak kendi halinde yaşayanlar.
Ne var ki, organize olmuş örgütler, şu üçüncü gruba girenleri asla rahat bırakmıyorlar ve onları kendi saflarına katmak için, insanlık dışı her türlü yola başvuruyorlar.
Haliyle, çok yazık oluyor; hem çocuklarımıza, hem de anne ve babalara...