İspanya hükûmeti, 1490’lı yıllarda anlaşmazlığa düştüğü Yahudîler üzerindeki baskıcı politikaları şiddetlendirdi.
Hıristiyanlığı kabul etmeyenleri engizisyon mahkemelerinde cezalandırdı. Hıristiyanlığı kabul ettiğini söyleyenlerin de bir nevî takiyye yaptığı anlaşılınca, iş daha da ciddiye bindi. Devlet yöneticileri ile kilise yöneticileri, “Yahudîlerin hudut haricine sürgün edilmesi” noktasında ittifak etti.
Bu gelişmeler üzerine harekete geçen İspanya Kraliçesi İsabella, bütün Yahudî nüfusunun en geç 2 Ağustos 1492 tarihine kadar ülkeden kovulmaları yönünde bir ferman çıkardı.
Bu ferman, nüfusları 300 bini bulan Yahudîler için tarihin dönüm noktası oldu. Onları çok zor günler bekliyordu. Çeşitli Avrupa ülkelerine yaptıkları müracaatların hiçbiri kabul edilmedi. Portekiz ve Osmanlı hariç, diğer ülkelerin kapıları bir bir yüzlerine kapandı.
O tarihte, bütün gayrimenkullerini geride bırakan Yahudîler, Portekiz’e ve çoğunluk kısmı Osmanlı coğrafyasına doğru yollara döküldü.
*
Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid’in fermaniyle, Yahudîler, büyük gruplar halinde başta Selânik, İzmir, İstanbul’a olmak üzere Manisa, Bursa, Edirne, Ankara, Amasya-Tokat yöresine yerleştirildi. Bilâhare (1496), Portekiz’den kovulanlar da bunlara dahil edildi.
Sultan II. Bayezid, vilayetlere gönderdiği bir fermanla Yahudî göçmenlere iyi davranılmasını emretti; emre uymayanların en ağır şekilde cezalandırılacağını bildirdi. 1
Yahudîler, Osmanlı ülkesinde can ve mallarının güvenlik içinde olduğunu gördüler. Bunu ilk başlarda şöylece itiraf etmekten de çekinmediler: “Bütün dünya barbar iken ve tüm kapılar bize kapanırken, Türkler bizi vatanlarına kabul etti. Bu, Yahudî ulusunun asla unutamadığı bir gerçektir. Biz Yahudîler, Türkiye’de hiç acı çekmedik.” 2
*
İlk başlarda zararsız bir unsur olarak görülen Yahudîler, aradan zaman geçtikçe, Osmanlılar için tam bir baş belâsı oldukları şöylece görülmüş oldu: Asırlarca Osmanlı Devletinin altını oyarak, meselâ Yeniçeri askerlerini isyana teşvik eden, darbeler yaptıran, Sultan ve Sadrâzamlarını katlettiren, hilâfeti kaldırtan ve sonunda Osmanoğullarını devirip hanedan mensuplarının tamamını hudut haricine çıkartan, yine o sığınmacı Yahudîlerin (Dönme-Sabetaycı) çocukları ve torunları oldu.
Osmanlıya yaptıkları kötülüklerin bir kısmı Cumhuriyet Türkiyesinde de devam ettirdiler: Darbe ve muhtıraların arkasında onların parmağı var. Müslümanlarla Rum ve Ermenilerin karşı karşıya getirilmesinde onların rolü var. Piyasalarda onların etkisi büyük ölçüde bugün de devam ediyor. Cumartesi günlerin onların haftalık dinî tatil günü olduğu için, ödemelerin özellikle Cuma günü yapılması adeti, onların piyasalar üzerindeki etkisinin bâriz bir göstergesidir. Bu sebeple, Müslüman esnaf, ağız tadıyla Cuma ibadetini yapamıyor; o mübarek günü sıkıntı ve stres içinde geçiriyor.
*
İşgalci İsrail ve Yahudî milletinin Filistin’deki zulmüne dair son notu Bediüzzaman Hazretlerinin bir tesbitinden iktibasen aktaralım. Şunu söylüyor Hz. Üstad:
“Yahudî milleti, hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için, her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeye müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin meselesinde; hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki Enbiya-yı Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin, o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle, bir cihette ehemmiyetli bir hiss-i millî ve dinî olmasından, çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa, koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.” 3
Dipnotlar:
1- Ahmet Hikmet Eroğlu, Osmanlı Devletinde Yahudîler, s. 126.
2- Henri Nahum, İzmir Yahudîleri. Çev: E. Seval Vali, İletişim Yay.
3- Şualar, 14. Şua.