Yirminci yüzyılda yetişmiş en büyük hat sanatı ustalarından Hattat Hamid Aytaç, bundan 40 yıl önce bugün, 19 Mayıs 1982’de Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Mezarı Karacaahmet’te olup, tam da Mîrac Kandili gününde defin merasimi yapıldı.
*
Tevâfuklu-mûcizeli Kurân-ı Kerîm başta olmak üzere, sayısız güzel hatlı eserlerin sahibi olan Hattat Hamid, 1891 Diyarbekir doğumlu olup tanınmış bir aileden geliyor.
Asıl ismi Şeyh Musa Azmi’dir. Nitekim, bazı eserlerinde “Azmî” imzasını kullanmıştır. Bununla beraber, daha çok “Hamid” takma adı ile meşhur olup öyle de tanınmaktadır.
Bu arada, Yurt dışında daha çok “Hamid El-Amidî” ismiyle anıldığı da ifade etmiş olalım. Meselâ, Mısır ve Irak başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde hatları, yazıları bulunmaktadır.
Hattat Hamid, “Tuhfe-i Hattatîn” isimli eserde kendisinden bahsedilen “Hattat Amidî” yani Diyarbekirli Seyyid Adem Efendi torunlarından Zülfikâr Ağanın oğludur.
Kendisi hakkındaki diğer bilgiler özetle şöyledir:
İlk öğrenimini Sıbyan Mektebi’nde aldı. Rüşdiye Mektebi’nde rik’a ve sülüs yazıyı öğrendi. Hüsn-i hat ve resim eğitimi aldıktan sonra, Harp Okulu Matbaası hattatı olarak çalıştı. I Dünya Harbi yıllarında Almanya’nın o zamanki başkenti Berlin’de Harita Dairesi’nde bir yıl kadar çalıştı. Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra görevinden istifa ederek İstanbul’a geldi. İstanbul’da “Hattat Hamid Yazıevi” ismiyle bir iş yeri açtı ve serbest olarak çalışmaya başladı.
Yerli matbaacılıkta çinkografi, çelik üzerine resim, gravür, kabartma ve lüks baskı tekniğini ilk getiren hattatlardan bir oldu.
*
Toparlayacak olursak, Hattat Hamid’in resim ve yazıya olan merakı, tâ küçük yaşlarından itibaren kendini hissettiriyordu. Nitekim, bu kabiliyetini pekçok sanat eserinde ortaya koyarak rüştünü ispat etti.
Meselâ, bugün bile pekçok cami ve mâbedde, kitap, katalog ve tabloda onun imzasını taşıyan hat örnekleri var. Bu eserlerinin yanı sıra, ayrıca birçok talebe de yetiştirdi. Cenâb-ı Hak, ona rahmet ve mağfiret eyleye.
*
Son olarak, dünyada ölmez eserler bırakan Hattat Hamid’in hem hizmetini takdir için, hem de başkasına örneklik teşkil etmesi babında Âşık Veysel’den manidar bir dörtlük ve Üstad Bediüzzaman’dan da meşhur bir söz naklederek nokta koyalım.
Veysel’in “Kara toprak” şiirindeki son kıtası şöyle:
Herkim olursa bu sırra mazhar,
Dünyaya bırakır ölmez bir eser.
Gün gelir Veysel’i bağrına basar,
Benim sadık yârim kara topraktır.
*
Hz. Üstad’ın Mesnevi-i Nuriye’deki o veciz sözü de şöyle: Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.