"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risaleler nasıl “yazdırıldı?”

M. Latif SALİHOĞLU
06 Kasım 2025, Perşembe
İnsan bilmediği ve aklının almadığı şeye çoğu kez karşı gelir, muhalefet eder. Hatta, bu hususta nihaî sınıra işaret eden şöyle bir darb-ı mesel var: İnsan cahili olduğu şeyin düşmanıdır.

Bu noktadan hareketle diyebiliriz ki: Bediüzzaman Said Nursî’ye ve onun telif etmiş olduğu Nur Risalelerine karşı gelen, muaraza eden, yahut düşmanlık besleyenlerin çoğu, o zâtı hakkıyla bilmiyor, tanımıyor. Eserlerini de dikkatlice ve anlayarak okumuyor, tahkikli bir sûrette mütalaa etmiyor.

Bu sebeple, kimisi sathî bir nazarla bakıp mahiyetini bilmeden ve anlamadan kısmen veya tamamen karşı geliyor; kimisi de, itikaden muhalif ve muarız olduğu için harbî düşmanlık besliyor.

Harbî düşmanlık yapanları anlamak kolay olduğu gibi, onlara susturucu cevap vermek de zor bir iş değildir. Zor olan, Hz. Üstad’a dost gibi görünüp yazdıklarına karşı gelenlerin ikna edilmesidir. Bir de, Üstad’ın sözlerini bilerek ve kasten çarpıtanlar var ki, onların çoğu ümitsiz vaka haline gelmişlerdir.

*

Üstad Bediüzzaman, birçok yerde Kurân’ın malı olan Risale-i Nur’daki bahislerin kendisine “yazdırıldığını” söylüyor. İşte birkaç örnek:

Kastamonu Lâhikası’ndan iki cümle: “...Daha var; fakat, şimdi bu kadar yazdırıldı.” “...Bu meseleye dair yalnız iki-üç satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı.”

Barla Lâhikasında, Hulusî Bey’in mektubundaki bir ifade: “Eserlerin Nur ism-i azîminin tecellîsi olduğuna, ihtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına bence asla şüphe kalmamıştır.”

Meyve Risalesindeki Onuncu Meselenin Haşiyesinde geçen bir ifade: “...Sebebiyle, bana gayet sıkı ve sıkıcı ve sıkıntılı bir hâlette bu Onuncu Mesele yazdırıldı tahmin ediyorum.”

On Üçüncü Şuâ’daki bir ifade: “...Dehşetli ve gizli bir zındıka komitesi, şimdi doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına bize hücum etmek ihtimaline karşı, güneş gibi zâhir ve şüphe bırakmaz ve dağ gibi metin, sarsılmaz olan Meyve Risalesi onlara karşı en kuvvetli bir müdafaa olup onları susturacak diye bize yazdırıldı zannediyorum.”

Yedinci Şua olan Ayetü’l-Kübra Risalesinin Mukaddimesine dair bir ifade: “Bu gelen mukaddime, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek, ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı.”

Yirmi Altıncı Lemâ olan İhtiyarlar Risalesindeki On Birinci Ricanın sonlarında geçen bir ifade: “Bu uzun macerayı, ihtiyarlığımın rica kapıları içinde derci, âdeta ihtiyarımla olmadı. İstemiyordum, belki usandıracak diye çekiniyordum. Fakat bana yazdırıldı diyebilirim.”

Misaller daha da çoğaltılabilir.

*

İyi niyet sahipleri, söz konusu metinlerde geçen “yazdırıldı” ifadesinin hangi maksatla kullanıldığını tahkik ederek öğrenebiliyor. Art niyetli olanlar ise, o tabire peşinen farklı bir mana vererek saldırı vaziyetini takınıyor. Hatta yalan ve iftira ile zihinleri bulandırmaya çalışıyor. Meselâ diyorlar ki: “Said Nursî, bana vahiy geldi; kitaplar bana o şekilde yazdırıldı” diyor.

İşte, bunu söyleyenler tam bir çarpıtma ile hakikati anlamamakta ve maksadı yanlış aksettirmekte âdeta inat ediyorlar. Zira, onların söyledikleri ile hakikat-i hâlin hiçbir alâkası yoktur. İşte bunun bir ispatı:

Hz. Bediüzzaman, Birinci Şuâ’daki Yirmi dördüncü ayetin tefsirinde sarf ettiği şu ifade ile Risale-i Nur’un makam ve mahiyetini izâh ediyor: “Risaletü’n-Nur, vahiy değil ve olamaz. Hem, umumiyetle dahi ilham değil. Belki, ekseriyetle Kur’ân’ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünûhât ve istihracat-ı Kur’âniyedir.”

Demek ki neymiş… Tam da şudur: Risale-i Nur vahiy değil; belki, vahiy ile nüzûl eden Kurân’nın feyiz ve bereketiyle gelen ilhâmat, sünûhât ve istihracat ile yazılan bir tefsirdir.

Dolayısıyla, “Bana yazdırıldı” demesini de bu şekilde anlamak ve tefsir etmek lazım geliyor. Zira, Üstad Said Nursî’nin anadili Türkçe değildir. Kezâ, Risâlelerdeki o leziz, feyizli ve hiç “usandırmayan” üslûp ve ifadeyi hiç bir yerde tahsil etmiş de değildir. Dahası, umum bilirkişi raporlarında bu eserlerin bir tefsir-i Kurânî olduğu açıkça beyan edilmiştir.

Hülâsa, çoğu kez hasta, hapiste, aç-susuz, ezâ-cefâ içinde telif etmiş olduğu Risâleler, ona Kurân’ın feyziyle, kendisine “yazdırıldığı”na inanıyoruz. Evet, usandırmayan eserlerin illa ki bir lahuti ve İlâhî inayet boyutu vardır. Aksi halde, tekrâren okunması yorar, bıktırır, usandırır...

Okunma Sayısı: 348
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı