"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Plevne’de şânlı-şerefli direniş

M. Latif SALİHOĞLU
10 Aralık 2021, Cuma
Milâdî takvim itibariyle 1877 Nisan’ında başlayıp 1878 Martı’ındaki Yeşilköy Antlaşması’yla sona eren dehşetli “93 Harbi” en önemli halkalarından biri, hiç şüphesiz 1877 Temmuz’unda şiddetlenen ve aynı yılın 10 Aralık günü had safhaya çıkan meşhûr Plevne Müdafaası’dır.

Bugünkü Bulgaristan sınırları içinde yer alan Plevne, o tarihte Osmanlı’nın Balkanlar’daki stratejik öneme sahip bir kale–şehriydi.

Temmuz ayı ortalarında buraya gelen Gazi Osman Paşa, şehri müdafaaya başladı. 30 Temmuz’da, Osman Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri, burada harikulâde bir başarı kazandı. Ruslar perişan edildi.

*

Tarih kaynaklarında yer alan mukabil kuvvetlerin durumu şöyledir:

50 bin kişilik Rus kuvvetlerinin elinde yekûn 184 adet savaş topu vardı. Osmanlı kuvvetleri ise, 23 bin asker ve 58 toptan müteşekkildi.

Yani, karşılıklı kuvvetler arasında adeta uçurum vardı; aradaki fark, yüzde yüzden fazlaydı.

Buna rağmen, Ruslar bozguna uğradı. 7300’den fazla ölü ve sayısız derecedeki yaralı ile çekildiler. Osmanlılar ise, 100 kadar şehit vermişti, 400 kadar da yaralı gazi vardı.

Hemen hatırlatalım ki, muvaffakiyetli bir çatışma da, 19 Temmuz’da yaşanmıştı.

Bu durum gösteriyor ki, iki defasında da mağlûbiyet içinde geri çekilen Rusların istilâdan vazgeçeceği yoktu. İkide bir toparlanıp saldırıya geçmesi, onun işgal ve yayılmacı niyetini açığa vuruyordu. Nitekim, aynen öyle oldu. Ruslar, ikinci mağlûbiyetten sonra, yeniden toparlanıp bir kez daha saldırıya geçti.

Rus Çarı emir vermişti: “Osmanlı orduları mağlûp edilecek ve Balkanlar’daki hâkimiyetine son verilecek...” Bu emir doğrultusunda hareket eden Kazak ve Rumen takviyeli Rus ordusu, 11 Eylül’de şiddetli bir saldırı harekâtını daha başlattı. Ancak, bunda da başarılı olamayan Ruslar yine binlerce ölü (15 bin) ve yaralı ile geri çekildi.

Osmanlının da 3500 kadar şehit verdiği bu savaştan sonra, Sultan II. Abdulhamid, Osman Paşa’ya “Gazilik” unvânını verdi.

*

Tuna’yı aşan Ruslar’ın, yüksek ateş gücüyle yaptığı bunca taarruz ve saldırıya rağmen, Osman Paşa’yı mağlûp edememesi ve Plevne’yi alamaması, bir dizi imkânsızlığa rağmen, orada çok şanlı-şerefli bir direnişin sergilenmekte olduğunu gösteriyordu.

İşte, bu şanlı direniş hadisesi, halkın dilinde şu mısralarla destanlaşarak tarihin altın sayfalarına geçti:

Tuna Nehri akmam diyor

Etrafımı yıkmam diyor

Şânı büyük Osman Paşa

Plevne’den çıkmam diyor

*

Kendinden kat-bekat fazla olan Rus kuvvetlerini defalarca mağlûp eden Plevne’deki Osmanlı ordusu, Ekim ayı sonlarında ise, yeni ve çok daha şiddetli bir kuşatmaya maruz kaldı.

Sürekli takviye edilen Rus ordusunun asker sayısı 100 binden fazlaydı. Osmanlılar ise, yekûnu 25 bini dahi bulamayan bir kuvvetle mukabele ediyordu.

Osmanlı ordusunda, 9 Aralık gününe kadar süren açlık, susuzluk ve hariçten hiçbir yardım alamaması yüzünden sıkıntı had safhaya varmış, kaleyi müdafaa imkânı neredeyse bütün bütün ortadan kalkmıştı.

Son bir hamle ile, kuşatmayı yarma gayreti gösteren Gazi Osman Paşa, ne yazık ki bunda muvaffak olamayıp geri çekildi. Bu durumda, teslim olmaktan başka yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Rus komutanlarına haber gönderildi. Onlar da gelip Osman Paşa ve hayatta kalan askerlerini esir aldılar. Ancak Ruslar, Osman Paşa’ya esir değil, misafir muamelesi yaptılar ve kahramanca müdafaasından dolayı onu tebrik ettiler.

*

Ruslar, Osman Paşa’ya karşı esaret günlerinde de hiçbir saygısızlıkta bulunmadılar. Ancak, esir askerleri adeta ölüm yürüyüşlerine mahkûm ettiler. 

Barış antlaşmasından sonra, çok az sayıdaki Osmanlı askeri hayatta kalarak ülkesine geri dönebildi.

Esaretten kurtulan ve İstanbul’a gelen Gazi Osman Paşa 1900 senesinde vefat etti. Mezarı, Fatih Sultan Mehmed’in mezarına en yakın bir mevkide yapıldı.

Son bir not: Gazi Osman Paşa’nın en yakın, en fedakâr cihad arkadaşlarından biri de Mirliva (Tuğgeneral) Sadık Paşa’dır. 1814-1894 yılları arasında yaşayan bu gazi zât, aynı ismi taşıyan Taşköprülü Sadık Beyin dedesidir. Dedesinin ismi verilen Sadık Bey, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin de sadık bir talebesidir. 1944’te Denizli Hapishanesi’nde birlikte kaldılar.

Okunma Sayısı: 1580
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı