Demokrasiyi süngüleyerek vatana-millete ihanet eden 27 Mayıs Darbecileri, yüzlerce Demokrat şahsiyetin hayatını da zindana çevirdi. İleride darağacına gönderecekleri üç güzide devlet adamından önce, Ankara’da bir başka değerli şahsiyeti de katletmişlerdi.
O şahsiyetin ismi Dr. Namık Gedik’tir. İçişleri Bakanıydı. Darbenin 3. günü olan 30 Mayıs gecesi, onu işkence ile katlettiler. Sonra da “Gururuna yediremeyip intihar etti” diye, millete yalanın daniskasını yutturdular. Ona otopsi bile yapılmadan, daha cesedini ailesine dahi göstermeden, götürüp Karşıyaka Mezarlığında açılan bir çukura defnettiler. Yıllar sonra oradan alınıp Cebeci Asrî Mezarlığına nakl-i kubur yapıldı.
«
Evet, bugün merhum Namık Gedik’in vefat yıldönümü. Gözaltında tutulduğu Harp Okulu binasında onun nasıl bir muameleye tabi tutulduğunu, görgü şahitlerinin anlattıkları ışığında daha evvel detaylı bir şekilde yazdık.

Namık Gedik, Adnan Menderes ve arkadaşlarına çektirilen işkenceler ve yapılan idamların asıl sebebi, onların din-i İslâma, Kur'ân’a, Ezan’a yaptıkları hizmetleri olmuştur. Gerisi teferruattır.
Nitekim, Edip Yargı gibi görgü şahitlerinin anlattıklarına göre, Dahiliye Vekili Namık Gedik’e işkence çektirip hakaret edenlerin sözleri de, aynı sebebe dayanıyordu. Ona diyorlardı ki: “Sen ve senin gibi yüzünden irtica hortladı, gericilik hareketleri kuvvet kazandı.” Tabiî, onlara göre İslâmiyet irticaî ve gerici bir harekettir.
Burada, meselenin üzücü bir başka noktasına temas ederek, Menderes’in son sözlerine bir paragraf açalım. O nokta şudur: Darbecilere görünürde karşıymış gibi görünen bazı dindarlar, Namık Gedik’in katledilmesine âdeta sevinmiş gibi “İntihar etti” yalanına gönüllü olarak inandılar ve bu yalanı iştahlı bir şekilde yaymaya çalıştılar.
«
Darbeden sonra Yassıada’ya cebren götürülen Demokratlara türlü baskılar uygulandı ve bazı kısıtlamalar getirildi. Meselâ, aile efradıyla yaptıkları mektuplaşmalarda 50 kelime sınırı konuldu. 50 kelimeyi aşan kısımlar siliniyor, karalanıyor, anlaşılmaz hale getiriliyor.
Bütün bunlar, araştırmacılar tarafından belgeleriyle birlikte neşredildi. “Menderes’in Mektupları”, “Menderes’in Son Sözleri” gibi isimlerlerle insanın içini burkan metinler yayınlandı. Ayrıca, 1970’li yıllar Nazlı Ilıcak’ın önce Tercüman Gazetesinde tefrika edilip bilâhare yayınlanan iki ciltlik “27 Mayıs Yargılanıyor” kitabında, mesela darbecilerden Org. Faruk Güventürk özetle diyor ki: “Biz Menderes’i ezan sebebiyle devirdik…”
Mahkeme Başkanı Salim Başol, Yassıada’daki bir duruşma esnasında Adnan Menderes'e seslenerek şunu söyledi: “'Evet evet, Menderes! Sen dinî an'aneleri ayağa kaldırmaya çalıştın. Haydi, şimdi gelip o hizmet ettiğin kimseler seni kurtarsın bakalım."
"İslâm kahramanı" Menderes ise, Başol'a şu karşılığı verdi: "Başkan, başkan! inşallah dediğiniz doğru ise, yani din–i mübine hizmet etmişsem, ne mutlu bana."
«
Son olarak, Menderes’in idamdan önce darbecilere yönelik mana yüklü son sözlerini aktaralım:
"Size dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.
"İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme metanetle gittiğimi, silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?
"Şunu da söyleyeyim ki: Milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi 1950’de olduğu yine gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir.”
Din-i mübin-i İslâm'a hizmet eden mazlum bütün Demokratları hayırla ve rahmetle yâd ediyoruz.