"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Yalan, bir lâfz-ı kâfirdir”

M. Latif SALİHOĞLU
25 Temmuz 2014, Cuma
Başlıktaki söz, Üstad Bediüzzaman’a ait. Sözler’in sonundaki Lemaat’ta geçiyor. Yalan, günümüz siyasetinde çok revaç bulduğu için, üzerinde hassasiyetle durmak icap ediyor. Evet, yine Üstad’ın ifadesiyle “Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi”, hepimizi derinden derine düşündürüp teyakkuza, ciddiyete ve daha bir dikkatli olmaya sevk etmesi lâzım.

* * *
12 Temmuz’ta toplanan Yeni Asya Temsilciler Meclisinin, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun destekleneceği yönündeki kararından sonra, aleyhimizde tam bir kara propaganda furyası başlatıldı.
Hem öyle bir kara propaganda ki, her türlü yalana cevaz verildi, her türlü iftiraya çanak tutuldu, her türlü ithama aferin çekildi.
Öyse, başlıkta da nazara verdiğimiz gibi, “Yalan, bir lâfz-ı kâfirdir.” Mü’mine yakışmadığı gibi, bu zamanda cevazına izn-i şer’i de yoktur.
Evet “Yalana yer hiç yoktur; çendan olsa faydalı.” (Sözler, s. 652)
Yani, faydalı olacağını düşünsen bile, yine de yalana tevessül etmeyeceksin. Zira, pekçok su-i istimala kapı açıyor, bunlara sebebiyet veriyor.
O muvakkat ruhsat, Üstad’a göre bu zamanda hiç kullanılmamalı.
Şimdi de o merdut yalanı bu zamanda fütûrsuzca, pervâsızca kullanmaya yeltenen vur-kaç tabiatlı nâmertlerin haline bir bakalım.

40-50 kişi mi?

Kaçak ve gayr-meşrû yollardan üretilip piyasaya sürülen sunturlu yalanlardan biri şudur: “12 Temmuz’da gazeteye giden 40-50 civarında kişinin katılımı ile karar alınmış.”
Küçümseme edâsı bir yana, bu ifadeyi yazıp yayanların kendileri dahi bunun düpedüz bir yalandan ibaret olduğunu gayet  iyi biliyor.
Ve, bile bile bunu yapıyor.
Demek ki, yüzde yüz yalan uyduruyorlar; yetmiyor, bir de bunu piyasaya sürüp pazarlıyorlar.
İşte, bir lâfz-ı kâfir olan “yalan”, böyle mü’min kişilerin ağzından çıkıp yayıldığı zaman, çok daha tehlikeli, çok daha zararlı bir vaziyet alıyor.
İnandığı başka, söylediği başka olmak, bir münafıklık alâmetidir. Münafık ise kâfirden eşeddir.

Şahıs mı hükmediyor?

Aleyhimizde uydurulan bir diğer yalan şudur: “Bir âmir kişi emir-talimat veriyor, şûrâ da o emir istikametinde karar alıyor.”
Vicdanları titreden gayet alçakça bir yalan ve iftiradır bu.
Aynı yalanı bana karşı da dillendiren bir şahsa şunları söyledim:
* Kast ettiğin ve ardından ismini de verdiğin kişiye yüzde yüz iftira atıyorsun. Cidden günahını alıyor, ağır bir vebâl altına giriyorsun. Çünkü, öyle bir durum söz konusu dahi değil.
* Kezâ, Şûrâyı da itham edip zan ve töhmet altında bırakıyorsun. Böylelikle, azim bir günaha giriyorsun.
* İsmini de zikredip yalan ve iftira ile günahını aldığın kişiden mutlaka helâllik dilemen lâzım. Yoksa, âhirette yakana yapışır. Zira, o ağabeyimiz, son şûrâlarda çıkıp hiç konuşmuş dahi değil. Hatta, son iki toplantıya iştirak edebilmiş dahi değil. Buna rağmen, sen nasıl tutup da bunca yalana tevessül edebiliyorsun? Derhal tövbe ve nedâmet eyle. İtham ettiğin insandan özür dile, helâllik iste ve bundan sonra da ona duâ etmeye nefsini iknaya çalış.
* Yeni Asya camiası, hiçbir zaman şahıs merkezli veya lider bazlı olmadı ve olmaz. Bu sistemde çalışmadı ve çalışmaz. Yaptıkları hizmetin her kademesinde heyet var, meşveret var, şahs-ı mânevî var. Haa, bütün bunlar mükemmel olsun istiyorsan, bu birden olmaz. Çünkü, fertler gibi cemaatler de tekâmül kànununa tabidir.

Rant peşinde miyiz?

İnsafı kurumuş, vicdanı cürümüş bazı kimseler de, piyasaya şu yalan ve iftirayı sürdüler: “Bandrol engeline takılıp kalan Yeni Asya’nın asıl derdi Risâle-i Nur’un serbestçe neşredilmesi falan değildir. Onlar rant peşindeler. İşin sırf maddî yönünü düşünüyorlar. Ayrıca hükümete muhaliftirler. İktidarın her icraatını tenkit ediyorlar. Bu konuda da aynı tavrı sergiliyorlar.”
Bunları söyleyenlerin bir kısmında bilgi eksikliği var. Özellikle 1990 öncesini bilmiyorlar.
O tarihe kadar, Yeni Asya, Risâle-i Nur’u neşreden diğer yayınevlerinin damgasını taşıyan Nur Külliyatının satış ve dağıtımını yaptı. Üstelik, hiç rezerv koymadan, hiç erinip üşenmeden.
Bu halisane hizmetin en yakın şahitlerinden biri de bu kardeşinizdir. Sözler Yayınevinin çıkardığı Risâlelerin binlercesini bizzat ve bilfiil götürüp muhtaçlara ulaştırmışızdır.
Benzer şartlar, yahut mücbir sebepler zuhûr ederse, aynı tarz hizmetin yine yapılacağından da kimsenin bir şüphesi olmasın.
Zira, asıl ve öncelikli gayemiz, Nur Risâlelerinin muhtaç insanların eline hür, serbest, minnetsiz ve engelsiz bir şekilde ulaştırılmasıdır.
Biz bu tarz bir hizmetin mücadelesini veriyoruz.
Nur Külliyatının hükümet veya devletin kontrolüne alınması çabası ise, bizim asla razı ve teslim olamayacağımız vahim bir inhisar halidir.
Tamam, devlet ayrıca bassın. Diyanet, Kültür Bakanlığı yahut MEB de basıp neşretsin. Aslına dokunmadıkları müddetçe buna da bir itirazımız olmaz. Ama, ortada Nur neşriyatının sırf devlet veya hükümetin tekeline alınması çabası vardır ki, bununla sonuna kadar mücadele etmekte de kararlı ve azimliyiz.
Elhâsıl: Mesele, kesinlik ne rant, ne de siyasî muhaliflik meselesidir. Her şeyin olduğu gibi anlatılıp yansıtılması ve yalana zerrece tevessül edilmemesi, en büyük temennimizdir.

@salihoglulatif’ten
İstanbul’da mâlûm îtiraz hâdisesi îmâ ediyor ki, ileride, meşrebini çok beğenen bâzı zâtlar ...ve hubb-u câh vartasından kurtulmayan bâzı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risâle-i Nur’a ve şâkirtlerine karşı ...îtiraz edecekler. Belki dehşetli mukâbele etmek ihtimâli var.
Bediüzzaman, Kastamoııu Lâhikası, s. 144
Okunma Sayısı: 6383
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    25.7.2014 08:34:00

    Kur’anın, edebiyle edeplenmeyen, insanlardan yalan ve iftiranın zuhuru bir derece normaldir.Risale-i Nur veya diğer islami kaynaklardan beslenenlerin bu alçak silaha başvurmaları hayret ve ibret vericidir.Demek ki bunların fikir ve düşünceleri imanın ve Kur’anın nuru ile nurlanmamış,vicdanları cehaletin karanlıklarından kurtulamamıştır.Heva,heves ve siyasi tarafgirliklerinin esiri olmuş,seviyesizlerdir.Halbu ki bir musluman ne kadar iftira ve yalanlara maruz kalırsa kalsın,asla yalana ve iftiraya başvuramaz,tenezzül etmez.Onun, islâmdan gelen şeref ve izzeti buna müsaade etmez.Üstadımızın bu babta güzel ve asil bir sözü var;mert olan cinayete tenezzül etmez,cinayet isnat edilse cezadan korkmaz.Bir Nur Talebesine yakışan mert olmaktır.Namertlik semtimizde eğlenmemelidir.Hele iftira ve yalan dağarcığımızda asla olmamalıdır. Doğru bulmadınığınız bir meseleyi meşru zeminlerde,erkekçe müzakere edersiniz.İftira, yalan ve arkadan çekiştirmek alçakça silahlardır.Mert olanlar bunu yapmaz...

  • muhammed kurhan

    25.7.2014 02:30:00

    yeni asya cemaatinin verdiği çatı adayını destekleme kararı bediüzzamanın şeyhülislamın verdiği fetvanın aksine kuvai milliyeyi destekleme ve cihad fetvası kadar önemlidir

  • Mustafa Necati

    25.7.2014 01:59:00

    El Hakk.................................................................................................
    Sizi canı gönülden tebrik ediyorum.Yazınız altın kıymettedir.Allah sizleri başımızdan eksik etmesin.selamlar

  • salih aytemur

    25.7.2014 00:31:00

    Binler binler tebrikler... O heyetin bir ferdin olarak yalan değil külliyen yalan söylenenler... Maalesef birileri meşveret kararlarını ve orada görüşülen konuları bildikleri ve nasıl hassas ve titizlikle Risale-i Nur esaslı, demokratik bir biçimde meşveretin gerçekleştiklerini bilen aklını siyasi mecraalara kaptırmış, kendi olduğunun umumi meşveretin de olmasını ve öyle karar vermesini isteyenler de maalesef bu yalanlara uyuyor,i tasdik ediyor halbuki belki de hiçbir yerde olmayan hakkıyla ifa edilen bir meşveret sisteminin olduğunu ve işleyişini de oralarda daha önce görev almış olarak biliyıorlar... Bunlar da üzüntü verici... Öyle ki, kendisini o kadar akıllı biliyor ve 120’den fazla temsilcinin aktıldığı ve hepsi de bu davaya yıllarını vermiş meşveret hyetini hakir görüyor, kendini herşey bilir ama o şahsi maneviyi oluşturan seçilerek de gelmiş insanları hiçbir şey bilmez kabul ediyorlar... Bu nedir ene, meşveret kararını kabul etmeyenler buz parçası nefsine uyuyor eriyip gidiyor

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı