“En son ne zaman, seni heyecanlandıran, hayatına, mesleğine, hizmetine katkı sağlayan, zihnini kışkırtıp, yeni bilgilere açlık hissettiren müthiş bir kitap okudun?” diye sordu kadim bir dostum.
Şaşırdım. “En son ne zaman, küs olduğun bir kardeşinden helâllik istedin, barışıp kucaklaştın?” diyerek beni bir kez daha sarstı ve devam etti.
“Biz ki; ehl-i kitabız, medeniyetimiz ilim ve kitap üzerine bina edilmiş” dedi. “Peki, nedir kitap” diye sordum dostuma.
“Kitap” dedi, “yazılı bilgi veya edebî eserleri barındıran, genellikle kâğıt veya dijital ortamlarda yayınlanan, sayfalar halinde düzenlenmiş bir ürün” şeklinde tarif edilse de; sadece iki kapak arasındaki sayfalardan ibaret değil” diyerek devam etti sohbetine.
“Manaları ihtiva bilgi topluluğudur kitap. Meselâ mukaddes kitapların iki kapak arasında yazılıp toplanması çok sonradır. Kâinat kitabı iki kapak arasına sığmayan muazzam ve mücessem bir kitaptır. Her çiçek, her böcek, her çocuk, her insan bir kitaptır. Okumasını bilenlere Yaratıcısının tecellilerini okutturur.”
BEDİÜZZAMAN’IN KÜTÜPHANELERİ
Demli çaylar eşliğinde sohbet koyulaşırken, söz Bediüzzaman’a ve eserlerine geldi. “Barla’nın bağları ve dereleri Bediüzzaman’ın kütüphaneleri olmuştu” diyerek, Ebu’l Hasen en-Nedvî’nin şu sözünü aktardı:
“Bizim telifimiz hakiki te’lif değil. Milyonluk kütüphanelerin içinde otururuz, bir mevzu yazacağımız zaman, kitaplardan derleme yaparız bir kitap meydana gelir. Hâlbuki Bediüzzaman’ın kütüphanesi dağ ve derelerdir. Asıl telif odur.”
Said Nursî’nin iman hizmetini şeyh/ şahıs/ lider odaklı değil, ilim ve kitap odaklı müsbet bir hizmete çevirmesi çok dikkat çekici ve özgündür.
Hizmet metodu şahıs merkezli değil, kitap merkezlidir. Çünkü zaman şahsiyet ve enaniyet zamanı değil, cemaat zamanıdır. Teknoloji ve iletişim dünyayı bir köy hükmüne getirmiş, insanlık şirketleşmeye, tüzel kişiliğe, network ağlarına geçiş yapmıştır.
HÜR ÜNİVERSİTE
Geliştirdiği müsbet hareket temelli yaygın hizmet modeli, insanları belli kalıplar ve normlara boğmadan “hür üniversite” tarzında, toplumun her tabakasının temel ihtiyaçları ve anlayışlarına göre, fertleri farklı yönlerden dinamik hale getirmeyi amaçlar.
Risale-i Nur’ un bir esası da dostluk ve kardeşâne arkadaşlık bağları kurmak, herkesi şefkatle kucaklamaktır. Nur Cemaati, iç içe girmiş daireler misali, geniş bir dairedir, kimseyi dışlamaz. Dost, kardeş ve talebe dairelerinden müteşekkildir. Nur cemaatinde meşveret ve istişare esastır.
Nur Talebeleri sair âlimlerin eserlerine karşı asla tavır almaz. Kimden gelirse gelsin insanların faydasına olan her türlü müsbet hizmete taraftardır.
Risale-i Nur’u öğrenmek için muallime ihtiyaç yoktur. Belli bir mekân veya zaman ihtiyaç duyulmaz. Evde işte, trende vapurda, dağda bayırda, Avrupa’da Amerika’da, Sibirya’da Afrika’da... gece gündüz demeden, mesai şartı olmaksızın kitap -ve çay- olan her yerde ilim öğrenilebilir, ümit ve şevk içinde hizmet edilebilir.
***
Vakit geç olmuştu, doyumsuz sohbete ara vermek zorundaydık.
Eğer sizler de, bu bahtiyarlar zümresine dahilseniz; ne kadar şükretseniz azdır. Elinizdeki hazinenin, dostların, hizmetin kıymetini bir kez daha tefekkür ederek bu nimetin hazzını yaşayın dostlar.
Sahi, siz en son hangi kitabı okumuştunuz!