Eğer, “bilinen doğrudur” dediğimizde; can yakan ikinci soru geliyordu: Öyle ise; bildiğimiz yol ile, gittiğimiz yol aynı mı? Bilgimiz ile fiilimiz örtüşüyor mu? Yeni tabirle “söylem ile eylem” tutarlı mı?
Öğrendiği hakikatleri “emrolunduğu gibi dosdoğru” yaşayanları tebrik ve tenzih ederiz.
***
Nefis muhasebesi için, aynanın karşısına geçip kendimize bir bakalım mı?
Bilgi: “İslâm barış dinidir.” Fiil: İnsanları nefret diliyle kamplara ayırmak ve kendisinden olmayanlara hayat hakkı tanımamak. Dilimizden bal damlarken, hareketlerimiz çok mu itici?
Bilgi: “Temizlik imanın yarısıdır. Soru: Çevreyi, yolları, denizleri, parkları kirletenler kimler öyleyse? Tezgahımızda bal var ama, yüzümüz sirke mi satıyor!
Bilgi: “Gıybet etmek haramdır.” Fiil: ...? Elimizde, dilimizde, kalbimizde nur varsa; bu gıybet ve “topuz” sevdası niçin?
Bilgi: “Namaz dinin direğidir.” Soru: Yüzde doksandokuzu(!) Müslüman ülkemizde düzenli namaz kılanların oranı ne kadar? “Yapmadıklarınızı niçin söyleyip duruyorsunuz?”
Bilgi: “İşçinin emeğinin karşılığını alın teri kurumadan veriniz.” Fotoğraf: Karın tokluğuna çalıştırılan, asgarî ücretle milyonların emeğini sömürenler uzaydan geldi galiba!..
***
“İğneyi de, çuvaldızı da kendimize batırmaya” devam edelim mi?
Bilgi: “Allah’ın kitabına topyekün sımsıkı sarılın. Gevşeyip ihtilafa düşmeyin. Sonra kuvvetiniz elden gider. Bütün kuvvetinizi hakta ve ihlâsta bilin. Aranıza tefrika girmesin.” Fotograf: Adavete muhabbet, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi Müslümanlar ve İslâm ülkeleri...
Hani; dilimiz Kur’ân’ı okurken, hâl ve hareketlerimiz de Kur’ân’ın hakikatlerini âleme neşredecekti? “Biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete layık doğruluğu yaşayınca ...”
Bilgi: “Adalet Kur’ân’ın dört esasından biridir. Kendi aleyhinizde olsa bile adaletten ayrılmayınız. Karıncaya bile eziyet etmeyiniz.” Sahi adalet bizim neyimiz olur? Zulüm ve merhametsizlik karşısındaki tavrımız nasıl?
(Latif bir nükte: Yeni Asya “Adalet olmadan huzur ve mutluluk olmaz” diye bir manşet atmış, bir arkadaşımız bunu profil resmi yapmıştı. Çünkü yenge hanımın ismi, Adalet idi!)
***
“Kabahat altın kürk de olsa kimse üzerine almaz.” En kolayı başkalarını suçlamaktır. Sadece başkalarının hataları ve kusurlarını görmek, onları yargılamak bize bir fayda sağlamaz.
“Derin güçler, dış güçler yapıyor hep” ne hikmetse. Biz ilimde, teknolojide çağ atlayacağız, İslâmı dosdoğru yaşayacağız ancak; hep şu alçak düşmanlar engelliyor!
Çokta haksızlık etmeyelim; “beşer şaşar!” İnsan yanılabilir, hatasız kul olmaz. Tevbe kapısı son nefese kadar açık.
İnsanız ve tekamülümüz süresince yanlışlarımızın olması muhtemeldir, normaldir Normal olmayan bu yanlışlıklarla yüzleşmek yerine, bunları karşı tarafa yüklemektir. Kusurunu görmemek, daha büyük bir kusurdur.
***
Mutlaka hepimizin eksiklikleri ve her birimizin kusurları vardır, olabilir. Ancak bu kusurlar yüzleşmek, aşılmak ve arınmak içindir.
Arınmak ise, samimiyetle ve cesur bir şekilde kendimizle yüzleşmekle mümkündür. “Hesap günü gelmeden, kendimizi hesaba çekmektir”.
Kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçmek; iç sesimizle konuşmak, kendi duygularımızla dürüstçe buluşmak ve değişime açık olarak hatalarımızı düzeltmektir. Cesurca davranmak, yanlışlarımızdan sıyrılmak ve güzelliklere, iyiliklere ulaşmak için doğru bir adımdır.
Neticesi ise, vicdan rahatlığı ve gönül huzurunu kucaklamaktır.