“Adaletsizliği, bir yangından daha çabuk söndürmeliyiz. Çünkü Rabbimizin emri, insanlığın huzurudur. Kâinatın en esaslı düsturlarından biridir.”
“İnsanlığın huzurunu nasıl sağlayacak?”
“Adalet sadece mahkemelerde olur sanıyoruz. Oysa her yerde, her şeyde denge ve adalet var. Adalet; her şeyin yerli yerinde olmasını, herkese hakkının verilmesini ve haksızlık yapanların cezalandırılmasını ister.”
“Adalet nefes almak gibi sanki!”
“Kesinlikle! İnsan önce kendi nefsine adil davranacak. Sonra çevresine, canlı cansız her mahluka adaletli olacak.”
***
“Adalet reformu şimdilerde yine gündemde.”
“Keşke yapılabilse! İkide bir ‘adalet reformu’ deyip insanları hayal kırıklığına uğratmak -en hafif ifadeyle- dalga geçmektir.”
“Hak, hürriyet, adalet dolu günlerin gelmesini kim istemez?”
“Herkes ister ama; vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz.”
“Boş ver bunları düşünme!”
“Düşünmemek! Düşünceler, şakaklarımızın arasındaki o daracık alanda, gemi azıya almış atların sert nal vuruşları gibi çılgıncasına koştururken, hiçbir şey düşünmemek! Mümkün mü? İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellik düşünmesi değil mi?”
***
“İnsanın ayrıcalıklı olmasının sebebi ne?”
“İnsan fıtraten mükerremdir, ikrama lâyıktır. Mahlukat insanın emrine verilmiştir.
“Niçin?”
“Maksat; insanın kendisini ve Rabbini tanıyıp, dua ve ilim ile tekemmül etmesidir. İnsan kâinattaki güzellikleri ve mazhar olduğu nimetleri müşahede edecek, mahlukatın yaptığı tesbihatı, halife olarak Yaratıcısına arz edecektir.”
“Ya görevini yapmazsa?”
“Bedelini öder elbette. Yaşadığı sürece hürriyete, adalete ve mükemmele ulaşmak için çabalar/ çabalamalı. Aksi takdirde ‘zalim ve cahil’ olarak en aşağı mertebelere düşer. Dünyada ve ahirette cezasını çeker.”
“Rızkı için çalışıp çabalamasın mı?”
“Elbette çalışacak. Çünkü ‘insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.’ Merde ve namerde muhtaç olmamak için çalışacak ama; köle gibi değil. Hırsla ve kendini, çevresini, sevdiklerini ve Yaratıcısını unutup ihmal ederek değil.
Unutmayalım ki; rızkımız Rabbimiz tarafından taahhüt altına alınmıştır. O’nun verdiği taahhüde itimad imanımızın gereği. Helâlinden kazanmak, tefekkürle şükretmek aslî vazifemiz.”
“Bu nasıl olacak?”
“Her hadisede, her varlıkta İlahî rahmetin, adaletin, sanatın tecellisini, izini, özünü görerek.”
“Meselâ; aklı sönmemiş, kalbi ölmemiş, vicdanı bozulmamış her insan, dünyanın neresinde olursa olsun yapılan iyilik ve güzelliğe sevinir. Bir bebeğin tebessümü ile içi ısınır. Bir kuşun kanat çırpması, bir bülbülün nağmesi, bir gül goncasının rayihası, bir derenin şırıltısı onu mutlu eder. Bu onların tesbihatını fark etmenin ilk adımıdır.”
“Ya adaletin müşahadesinin ilk adımı?
“Nerede olursa olsun ve kime karşı yapılırsa yapılsın bir haksızlık ve zulüm her insanı müteessir eder, öfkelendirir; o zulmü gidermek için gayrete getirir. Mazlum ve mağdura yardım ve merhamet eder. Merhamet acımak değil, acıtmamaktır!”
“Vicdan sahibi kişi, kimseye zulmetmez. Zalimlerin yanlış icraatını alkışlamaz.”
“Bedeli ağır olsa bile mi?”
“Evet! Dönen oyunların fark ederek; zalime karşı çıkmak, mazluma yardım etmek adalettir. Bu yüzden itilip kakılsa, kovulup kınansa, yalnızlığa mahkûm edilse bile; Hakk’ın ve haklının yanında olmaktan vazgeçmez. Kınayıcıların kınamasından korkmaz.”
“Ne yapalım öyleyse?”
“Şimdi nefreti, ihtilafı bırakıp hizmet zamanı. Şeytanın desiselerine aldırmadan hakkı, hukuku, adaleti, muhabbeti, insanca yaşamayı gündeme getirme ve yaşama zamanı.”
“İmtihanda olduğumuzu, bir gün öleceğimizi ve hesap vereceğimizi unutmadan!”