“Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”
Cenab-ı Hak bu ayette, ümmetin, kendi içindeki bekârları evlendirmesini emrediyor. Müfessirler bu ayetten genellikle, evlenecek olanların maddî olarak desteklenmesini telakki etmişlerdir. Ama, Âhirzaman’da, aynı hassasiyetlere sahip karşı cinsten bir insanla tanışmak zorlaştığından, o insanların evliliğine yardım noktasında onların birbirlerinden haberdar olmalarını sağlayacak insanların bulunması da ihtiyaç hâline gelmiştir. Meseleye birkaç cihetten bakmak lazımdır:
1) Tesettür Risalesi’nde bahsedilen önemli bir husus, evlenirken en önemli olan şey küfüv [denklik, uygunluk, benzerlik] meselesidir. Kendi küfvünü bulamayan insanlar bekâr kalabilir. Bekâr kalan insanların da haramlara düşebileceğinden de, Tesettür Risalesi’nde bahsedilmektedir.
2) Dünya üzerinde, kimliğini en iyi koruyan topluluklar, kendi içlerinde evlenen toplumlardır. Yahudiler buna bir örnektir. Hatta dünyada bazı Ehl-i Sünnet cemaatler de, sürekli kendi içlerinde evlenerek kimliklerini iyi muhafaza etmişlerdir.
3) İman ve İslam davası içindeki bir insan, kendi davası içinde evlenecek birini bulamadığında, kendisinden daha dünyevî bir yaşam süren biriyle evlenme tehlikesi yaşayabilir. Zaman Âhirzaman olduğu için de, evlilikler içinde dindar olan tarafın, daha dünyevî olan tarafa uyma meyli oluşabiliyor. (Allah muhafaza!)
4) Çevrenizde, İslam davası içindeki bir dava arkadaşının aracı olmasıyla evlenmiş insanları düşünün. Onların, refika-i hayatlarıyla evlenmelerine vesile olan o kişi, Üstad’ın: “İstibdadın yadigârıdır.” dediği söz olan “Neme lazım.”ı deseydi ve o kişiler İslam davası dışından biriyle evlenselerdi, davalarında hareket alanları bu kadar geniş olabilir miydi? Evlatlarına İslam’ı bu kadar tesirli anlatabilirler miydi? Bu meseleyi tefekkür etmek lazımdır.
5) İslam davasında gençlerin yetişmesi, sadece şimdi değil, her zaman çok büyük bir ihtiyaç. Fakat o gençler nasıl yetişecek? “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-i müslim birisinin İslâmiyet’i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir.” (Emirdağ Lâhikası-1) Demek, bir çocuğun, “peder ve validesini dindar görmesi” icap ediyor. Bunun için de her şeyden önce o dindar anne-babanın birbirlerini bulup evlenmiş olmaları icap eder. Buna vesile olmatan imtina eden bir kişinin de dolayısıyla, “İslam davasında gençler yetişmiyor.” diye şikâyet etme hakkı olabilir mi?