Bilinmelidir ki, Avrupa’yı bütün yönleriyle inceleyen; Asya’nın, Afrika’nın ve bütün İslâm âleminin Batıya bakışını doğru ve sağlıklı bir mecraya çeken ve sağlam bir zemine oturtan Bediüzzaman’ın fikirleri henüz herkesin eline ulaşmamış veya ulaştığı halde bazı kafalarca henüz anlaşılmamıştır.
Unutulmamalıdır ki, bu güzel tahlillerin ulaşmadığı veya ulaşmasına rağmen anlaşılmadığı çevrelerde Avrupa’ya toptancı bir yaklaşımla kahır vardır, adavet vardır, nefret vardır.
Bugün teknolojik ve maddî güce sırtını dayayan, demokrat ve medenî olduğunu her vesileyle izhar eden Batı, kendisine kahırla ve nefretle bakanları hiçe sayabilir ve onlara aldırış bile etmeyebilir.
Ama mesele sadece “zayıf” ve “güçsüz” görülen o çevrelerin nefreti ve kahrı değildir ki. Asıl mesele, Batının, öteden beri savunageldiği “evrensel değerler”in gereği olarak, insaniyet namına, hak, hukuk ve adalet namına kendini sorgulaması, “ikiyüzlü” yaklaşımlardan sıyrılması ve dünyanın kahir ekseriyetinin nefret ve kahrına maruz kalmaktan kurtulmasıdır.
Ey küresel sermayeyi elinde tutan, siyasî ve diplomatik güce sahip dünya devletleri! Söyleyin bakalım; çare siz misiniz? Yoksa çaresiz misiniz? Eğer çare “siz” iseniz, bu ateşi derhal söndürün, İsrail’i derhal durdurun!

Yok eğer “çaresiz” iseniz, orada durun, başınıza gözünüze vurun ve kıyameti bekleyin! Bugünkü İsrail devletinin, elinde bulundurduğu maddî ve siyasî gücü, teknolojiyi kendisine hasım gördüğü güçsüz ve masumları imha yolunda kullanması, yanına kâr kalmayacak, hem dünyada ve hem de ahirette akıbeti vahim olacaktır.
Var olan diplomatik ve siyasî güçlerini kullanmayan ülkeler de bu vebalin ortağıdır. Filistin’in bugünkü hali ve İsrail’in bu zulmü karşısında dünya eğer çaresiz kalıyorsa, dünyanın sonu geliyor demektir.
Evrensel değerler, demokrasi, insan hakları ve fikir hürriyeti dendiğinde ilk akla gelen Batı’nın, buna lâyık bir çehreye bürünmesi lâzım gelmez mi?
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 47 ülkeli Avrupa Konseyine bağlı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nerededir? Strazburg’dadır, yani Batıda.
Savaş suçlularını da yargılayan ve BM’in başlıca yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı nerededir? Lahey’de, yani Batıda.
Türkiye ve diğer bazı İslâm ülkeleri dahil, 193 üye ülkesi bulunan BM’in merkezi nerededir? New York’ta, yani Batıda.
İnsan haklarını, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklar olarak yorumlayan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilk nerede imzalandı? Paris’te, yani Batıda.
Peki buna rağmen; 11 Eylül saldırılarında ayağa kalkan ve bütün dünya Müslümanlarını sorgulayan Avrupa ve topyekûn Batı, bugün Gazze’de soykırım yapılırken ne yapıyor? Bu çifte standartlık ve ikiyüzlülükle Batı nereye kadar gidebilir?
İkiyüzlülük kötü bir sıfattır. Müraîliktir, münafıklıktır, yalancılıktır. Daha birçok kötülükleri barındıran bir sıfattır.
Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, Avrupa’nın da, biri müsbet ve insanlığın hayrına olan yüzü, diğeri de bozuk ve tahripkâr olan çehresi var. Bu durumda bile Gazze’ye nefretle bakan, İsrail’e hak veren olsa olsa Avrupa’nın bu tahripkâr çehresidir, bu yüzüdür.
11 Eylül saldırılarından hemen sonra Fransız Le Monde gazetesi, “Hepimiz Amerikalıyız” manşetini atmıştı. Bugün de “Hepimiz Gazzeliyiz” yazsın da görelim!