Bir dünyadayız ki, bir zamana düştük ki; belâlar sel gibi akıyor, dolu dolu yağıyor, şimşekler gibi çakıyor. Ama kimin umurunda ki...
“Hadis-i Şerifin bir parçası; ‘Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üzerinize dökülecekti’ diye ferman etmekle, bu hakikati ispat ediyor.” 1
Hadis-i Şerif’in tamamı şöyle:“Eğer beli bükülmüş yaşlılar, takva sahibi gençler, süt emen çocuklar, yayılan hayvanlar olmasaydı, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti.” 2
Burada geçen “olmasaydı” kapsamındakilerin hepsinin olmasına rağmen, belâların eksilmeyip artması, hadisin mânasına -hâşâ- bir nakise getirmez. Zira sayılanların hepsi var, ama haklarına riayet yoktur. Değerlerini bilmek yoktur. Zaten hadis-i şerif de bunu ihtar ediyor: Onların değerlerini bilin, onları koruyun ki, belâlar sel gibi üstünüze akmasın.
İnsanlığın “son”una vurgu yapan son virüs dalgaları arasında derin sırlar vardır.
Kısa aralıklarla devreye sokulan Koronavirüs dalgaları politikalarında; gizli ve sinsi kafaların, yaşlıları gözden çıkardığı yorumları yapılıyor. Peki ya gençler ve çocuklar çok mu korunuyor?
Suriye’den kaçışta boğularak sahile vuran minikler... Unutulmadı, unutulmayacak.
Üç yaşındaki yavrunun sahile atılan cesedi yürekleri yakmaya devam ediyor ki, düşünen bir insan o resmin altına şunu yazmış:
“Senden sonra dünyaya bir hal oldu çocuk. İnsanlar senin gibi yüzüstü yatırılıyor ve nefes alamıyor.”
Bir başka temsilî fofotoğraf ise, insanı insanlığından utandırmaya yetiyor. Kocaman bir ayı, güzel bir kız çocuğuna yaklaşıyor. Ayının lisan-ı halinin tercümesi olan alt yazı ise şöyle:
“Korkma, ben insan değilim!”
Masum yavrularımızın sessizce ortadan kaybolmaları, çalınmaları ve vahşice ölümleri; dünyanın onlar için ne kadar korkunç bir yer haline geldiğini gösteriyor. Onlara bu vahşiliği reva görenlere azap edecek olan Allah (cc), o mâsumların dünyadan bu şekilde gitmelerine sonsuz merhametiyle müsaade ettiğine göre, onları yanına-Cennetine alıyor, bu dünyadan onları kurtarıyor.
Anne ve babanın hayata bağlanmasında önemli bir sebep teşkil eden çocuk; anne ve babasını dünyada bırakıp gitmesiyle de, onların yüzünü ebediyete çevirmede hikmetli ve ilâhî bir vazifeyi üstlenmiş oluyor.
Çocuklarımızı anlama, onları koruyup kollama hususunda Allah Resûlü (asm) bizim en büyük rehberimiz olmalıdır.
Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm veren, halini soran, binekli olduğu zaman çocukları atın terkisine alan, gidecekleri yere kadar götüren, onlarla arkadaşça konuşan, anlayış seviyelerine göre sohbet eden, hatta kuşu ölen çocuğa bile tesellî ziyaretine giden bir Resul-ü Ekrem (asm) örnek alınırsa; bütün pedagoglar, psikologlar ve sosyologlar mâlûmatlarını Peygamberî (asm) bir temele bina ederlerse, asıl o zaman dünya çocuklarına gün doğar ve asıl o zaman çocuklarımız bayram yaparlar.
Yine çocuklarımız hususunda, Risâle-i Nur Külliyatı’ndaki Kur’ân ve Peygamber kaynaklı tesbitler ile bizzat Bediüzzaman’ın çocuklara muamelesi ve onları eğitmesi, başlı başına bir araştırma ve inceleme mevzuudur.
“Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat pat söylediği sözlerle ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insanla o çocuk arasında bir mâlûmat alış verişi olamaz.“ 3
“Çocukla konuşulsa, çocukça tâbirât istimâl edilir.” 4
Çocuğunun sadece dünyasını düşünüp, ahiretini ihmal edenlerin kulakları çınlasın!
Dipnotlar:
1- bkz. Yirmi Altıncı Lem’a, Dokuzuncu Rica.
2- bkz. Ebu Yala el-Mevsıli, Musned, 11/511.
3- İşârâtü’l-İcâz, s. 280.
4- Sözler, s. 354.