"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ya siz ne âlemdesiniz?

Mikail YAPRAK
21 Ocak 2016, Perşembe

Ç E Ş N İ

Hakikat dane dane..
Haykıralım merdane!
Bulmayalım bahane,
Demeyelim, ya bu ne?
Bulunur çok abone.

İnsanlar adedince âlemlerin iç içe girdiği bir dünyada herkes farklı âlemlere kapılmış giderken... Kıyametin habercisi olan yıkılışlar, çöküşler, bitişler peşpeşe birbirini takip ederken. Nice âlemler ve âlimler dünya âleminde vazifelerini bitirip başka âlemlere hicret ederken. Gaflet ve dalâlette boğulmuş insanlar da “âlem”ler yaparak avunup aldanırken. Din ve iman ehlinin de nazarları ekseriyetle dünyaya ve siyasete meyletmişken..

Ya siz ne âlemdesiniz? Ahirzaman Müceddidi’nin talebeleri olan sizler ne âlemdesiniz? Tarifini Risale-i Nur’da bulan “insan-ı kâmil” ismine lâyık şahs-ı manevînin azaları ne âlemdedirler?

Bu soruların tetiklediği ilhamdan hâsıl olan kelimelerden mürekkep mektubumuzu yazarken, bu ‘ilham’ın, ‘itham’ olarak algılanmamasına yardım edecek kelimelerin de ilhamını Feyyaz-ı Mutlak’tan niyaz ediyor, derunî his ve efkârımızı ancak anlayabilenlere münhasıran bir hasbihal meyanında kabul buyurulmasını istirham ediyorum.

“Yeni Asya’dan Size” köşesinde ‘seferberlik’ ilân edildiği günden beri, günlük gazeteden mahrûm olduğumuz bu havalide orijinal kampanya çalışmalarına halen ve fiilen katılamamaktan hasıl olan ıztırabı bir derece hafifletmek adına kendi âlemimde fikren ve mânen dahil olduğum enfüsî seferberlik içinde; burada “teşrik-i mesaî ve taksim-ül a’mal” kaidesiyle mürtebit olduğumuz kardeşlerimizle kampanyaya karınca kararınca ve endirekt katkıyı müzakere ederken; e-gazeteyi, e-postayı, e-irtibatı olabildiğince canlı tutup, sosyal medyanın menfi propagandalarına müsbet meydan okurken; gönlüme huzur, kalbime inşirah veren, fikrimi okşayan kelimelerle tekâmül etmiş mektûbumuz da; gazete dahil, bütün neşriyatımızı bin bir zahmet ve fedakârlıkla istifadeye arz eden kadrolarımıza ve tiraj arttırma kampanyasına fiilen ve halen katılanlara arz olunur. 

Biliriz ki, muhabbet fedaileri ve hakikat kahramanları, kendilerini Nur’un aynasında görmeye ve hakikat kantarında tartıya girmeye her zaman hazırdırlar.

Lâkin böyle zamanlarda keskin ölçülerle yapılan hatırlatmalar da bazen aksi te’sir gösterebiliyor.

Bilmem, muhabbet ve sevgi yelini derviş-vâri estiren Yunus’tan bir şiire ne denir? Ne denirse densin, yeter ki mevzuyla alâkasız bulunmasın.

Şöyle der Yunus’umuz: Okumaktan maksat ne?/ Hakkı bilmek elbette/ Kim okur bilemezse/ Hepsi kuru emektir. Yunus der ki, ey hoca!/ İstersen var bin hacca../ Hepisinden iyice/ Bir gönüle girmektir.

Bu şiirin aynasında kendimize şöyle bir bakalım. Risale okumaları, tamam. Gazete okumaları, tamam. Acaba kendi kendimizi ve halimizi ne kadar okuyabiliyoruz? Biribirimizle muamelemiz ne kadar dostça, ne kadar kardeşçedir? Sadece iki düstur ölçeğinde halimiz nedir, bakalım:

“Halbuki Cenâb-ı Hak, Haşir’de adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde amal-i mükellefini tarttığı zaman, hasenatı seyyiata galibiyeti, mağlûbiyeti noktasında hükmeyler.” (13. Lem’a)

“Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslâhına çalışmak, ehl-i sadâkatin şe’nidir.” (13. Şuâ’dan)

Önceki makalemize yapılan  yorum ve yapıcı tenkidler arasında, gazetemizin bazı kusurlarını nazara veren bir mesaja mukabil mezkûr iki düstûru hatırlatmamız, umulur ki yerinde olmuştur.

Çıktığı günden beri matbuat âleminde, cihad-ı manevî sahasında yaptığı hizmetlerini, (sadece Nurları âleme neşretmedeki hasenatını bile) bu dünyada tartabilecek bir terazisi bulunmayan Yeni Asya’yı, sadece bir kardeş yerine koysanız bile, mezkûr ölçüler mihenginde affa ve takdire müstahak olmaz mı? 

Gazetemizin mimarı Zübeyir Gündüzalp, “Hizmet ve dâvâ arkadaşlarınızın gönlünü kırmayınız.” diyor ve şöyle devam ediyor: 

“Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet! Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu; tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakıyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla ve bu hakikatı bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.” 

“Bir ve beraber olduğun hizmet ve dâvâ arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “Buna benim nefsim müstehaktır” de ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.” 

“Böyle bir zamanda, böyle kudsî bir îmân hizmetinde çalışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır. Bir Nur hizmetinde -az dahi olsa- bulunanlar, çok hürmet, muhabbet ve şefkate lâyıktır.” 

“Dâne taşıyan bir karıncayı bile incitme.”

“Dostunu şiddet ve minnet içinde tutarsan, bir daha senin suratını bile görmek istemez.”

Yine o mücahid, mümtaz şahsiyet, en büyük gaflet sırasından saydığı hallerden biri olarak, “Müşterek bir işte çalışan şahıslar, dinî veya dünyevî bir müessese mensupları müdavele-i efkâr yaparlarken, herkes kendi fikrini mutlak bir isabet bilmesi, diğer arkadaşlarının fikirlerini dâimâ isabetsiz görmesi, müessese arkadaşlarının reylerini hakir bulmasıdır.” diyor.  

Hissemiz ziyade olsun. 

Selâm ve duâ ile.

Okunma Sayısı: 1497
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa Necati

    21.1.2016 20:33:06

    Mikail hocamız Allah razı olsun.özellikle birlik ve beraberliğimizinönemli olduğu bir zaman sürecini yaşıyoruz. Bu manada birliğimizi bozma gayretinde ve gafletinde bulunmaya çalışan,bu menhus ruhlara karşı müfritane irtibat içinde olunmalı,içimizdeki "hubb-u cah"sevdalılarına da Allah basiret versin.Bu davaya hizmet etmenin büyük mükafatı olduğu gibi,ihanetin vebalinin de ağır olduğunu unutmamak gerek.Allah istikamet versin.özellikle bu günlerde bu yaramıza merhem olabilecek nitelikteki makalenizi duamız olarak Cenab-ı Hak kabul buyursun,selamlar.

  • Mahmut Koç

    21.1.2016 15:08:58

    Bugün Latif abinin yazısını ve altındaki yorumları da okudum. Sonra bu yazıdaki mesajı daha iyi anladım. Bu kadar acımasızca ve pervasızca ve körü körüne saplandıkları siyaset aşkına böyle hücum edenler varken, çirkef ve küfür salgılayanlar varken, biz biribirimizle daha çok kenetlenmemiz lazım, diyorsunuz. Biribirimizin hatalarıyla uğraşmamamız lazım diyorsunuz. Bazı iç hesaplar yapılmaması lazım diyorsunuz. Büyüük bir cihad meydanında elbette yara da alırız, yanlış da yaparız. Bize düşen yaraları sarmak, yanlışları düzeltmek. Dost ve kardeşlik bunu gerektirir.İçerden tenkid edenlere de daha yakın duralım, kucaklayalım, tutalım ki, bir anda kendilerini dışarda, hiç umulmadık yerde, şimdiki çirkefçe saldıranların yanında bulmasınlar. Çünkü böyle acımasız saldıranların bir kısmı da bir zamanlar beraber çalıştıklarımızdı. Unutmayalım.

  • mehmet çaloğlu

    21.1.2016 14:45:17

    Hey bre istanbul da kurgulanan fitne kazanına odun atan kardeşler(kim olursanız olun) lütfen bu yazıyı bir değil on değil anlayana kadar okuyun. Lütfen şahsı manevimize zarar vermeyin.Enaniyeti en iyi bilenlerin enaniyette vurulduklarına bu cemaat çok şahit oldu.Kendilerinize gelin kendi nefislerini ıslah edemeyenler başkalarını nasıl ıslah eder? Allah sizden razı olsun Mikail hocam.Selam ve dualar...

  • Selman Toprak

    21.1.2016 10:19:55

    Bu bakış hizmet eder. Bu bakış ifrat ve tefritleri izale eder. Harici düşmanlara karşı nasaralarla bile ittifaka mecbur olduğumuz hadisce sabit oldu halde, bizlere ne olmuş ki; ihtiyacımız olan hakiki muhabbet ve tesanüdden istiğna gösteriyoruz? Enaniyet ve yanlış bildiğimiz izzetimiz olmasın? Fabrika sahibinin gazabına müstehak olmaktan korkmuyor muyuz? Zaman birlik beraberlik zamanıdır aziz ağabeyler!!!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı