"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Değerler demokrasisi

Mustafa Eren BOZOKLU
22 Ocak 2021, Cuma
Hürriyet meselesi, bütün otoriter kişi ve yapıların haddi aşan uygulamalarına ve zulümlerine karşı verilen haklı mücadelelerin esasını oluşturmuştur.

Hürriyetin müsbet, terakkiye yönelten ve adaleti sağlamaya, barış ve huzuru getirmeye yönelik bütün yorumları; vahye istinad eden dinin imana yüklediği anlamdan medet bulmaktadır.

Özellikle son iki asırdır neredeyse bütün felsefi, sosyolojik ve siyasî gündemin odağında hürriyet veya ona ilişkin konuların olduğu söylenebilir. Bu durum öyle bir hal almıştır ki son dönemin en çarpıcı ve en cesur söylemlerinden birisini, genel olarak değerlerin, düşüncelerin, kabul, paradigma, inanç ve kültürlerin eş düzeyde değerli oldukları fikrini doğurmuştur. Küreselleşme ve onun sirayet ettiği bir platform olarak sosyal medyanın hayatımıza getirdiği şey, postmodern eleştirinin temel özelliği olan bütün büyük anlatıların parçalanarak yeniden inşa edilmesini (yapı söküm) kişisel düzeyde de mümkün kılmak olmuştur. Şahıslar her türlü dinî ve toplumsal değeri sosyal medya üzerinden tartışabilmekte; şahsî görüşlerini ifade edebilmektedir. Ancak sosyal medyanın ilmî veya bilimsel bir tartışma ortamı olmaktan uzak olduğu da gözlerden kaçmamaktadır. Sosyal medya, her katılımcının kendi değerlerini paylaştığı, beğenilerini sunduğu, yargılarını savunduğu ve inançlarını anlattığı bir ortam halini almıştır. 

Ancak dikkat çeken bir durum şudur ki bu değerler ve yargılar çatışmasının (değerler demokrasisinin) yükselen karakterleri insanlık tarihinin temel yaklaşımları ve aslî unsurları değil; kınanmış, itilmiş, taşlanmış marjinalleridir. 

20. Asrın başında Feminizmin, kadının cinsel kimliğini ve hürriyetini baskı altına alan bütün yargılara itiraz etmesiyle başlayan bir süreç, şimdilerde LGBTİ-Q gibi cinsiyet azınlıklarının başkaldırısıyla devam etmektedir. Modern projenin iki dünya savaşının acı neticeleri sonucunda iflâs etmesiyle bireyselleşmeye yönelim artmış; bireyselleşme de değerlerin dogmatik düzeyden demokratik düzleme indirgenmesine yol açmıştır.

Tarih boyunca tarif edildiği üzere aile, bir kültürün, bir maneviyatın taşıyıcısıydı; milliyet ve din, ahlâk ve kültür aile üzerinden yeni nesillere aktarılıyordu. Din, toplum ve devlet de en üst seviyede değer üretimini gerçekleştiriyordu. Ancak hümanizmin başlattığı süreç içinde, din bu konumunu kaybetti. Toplum ve devlet de İkinci Dünya Savaşı ile güç ve etkilerini yitirdi. Kişi, kendisini bağlayan bütün “zincirler”den kurtulmuş bir vaziyette ‘değer’in kaynağı olmak konumunu kazandı. İşte Değerler demokrasisi dediğimiz şey, laiklik, rasyonalizm, hümanizm, sekülerizm gibi modern anlatının temel değerleri ile din, maneviyat, şer’i hukuk gibi hususların bile bizzat kişi tarafından, kendisine uygun şekilde yeniden türetilebilecekleri bir döneme girilmesini ifade etmektedir. Artık her türlü dinî değer, inanç, kültür, cinsiyet, politika… aynı değerlikte olup eşittirler. Değerler insandan bağımsız şekilde bir kişi veya odak tarafından ona sunulmak ve dayatılmak durumunda olamazlar; bütün bunlar insan olarak ferdin tekelindedir ve o nasıl isterse öyle şekilenecektir. Dolayısıyla artık insanı aşan ve onun tabi olacağı bir değerler hiyerarşisinden değil; onun ürettiği ve her zaman değiştirebileceği değişkenler olan değerlerin demokrasisinden bahsetmek daha doğrudur. 

Üniversiteler, siyaset, bilim ve basın henüz bunun boyutlarını anlayabilmiş değildir. Toplum da kendisini hâlâ değerler hiyerarşisinin en üstünde görmektedir. Ancak hukukî metinler ve uluslar arası sözleşmelerde ferde yapılan vurgu ve şahsî hürriyetin muhtevasının ve sınırlılık içinde sınırsızlığının tartışılamayacağına ilişkin düşünce her geçen gün etkisini göstermekte, hiyerarşinin fert lehine değiştiğini resmetmektedir. 

Bu durum pekçok uluslar arası metinde kendisini göstermekle birlikte en son bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nde kendisini göstermektedir. Sözleşmede görüleceği üzere toplumun marjinal olarak gördüğü belirli şahıs tipleri artık marjinal sınıflandırmasından kurtulmaktadır. İyi, kötü, güzel, çirkin, günah, sevap, ayıp, doğru vs. gibi tavsif yetkisinin dinî erkin elinden insanlığa (topluma) geçmesinden asırlar sonra şahıs olarak topluma karşı mücadele veren kesimlerin başarıları uluslar arası metinlere yansımaktadır. Artık değerlerin kaynağı ne din, ne ahlâk, ne toplum, ne de devlettir; değerler, kişi insan tarafından üretilmektedir. Dolayısıyla onun bütün tercihleri, yönelimleri şiddet ihtiva etmedikçe nötr anlamında özerktir, kutsaldır, geçerlidir.

Okunma Sayısı: 2196
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Murathan

    22.1.2021 16:36:52

    Gayet güzel ve yerinde tespitler. Allah razı olsun. Yazıların devamını bekliyoruz...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı