"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Allah sevdiğinin kalbine tecelli eder

Mustafa ORAL
29 Mayıs 2019, Çarşamba 00:09
Sevenler sevdiklerinin ismiyle hayatlanır, hayata bağlanır.

Duâ kalplere iyi gelir, kırık gönülleri onarır. İnsan ihtiyacını, bildiğinden, güvendiğinden ve gücü yetenden ister. Sonsuza uzanan arzularını gerçekleştirecek ancak Allah’tır. O’nu bilmek, eserlerini, isimlerini, sıfatlarını, şuunlarını ve Zatını bilmekle dolayısıyla kudretini idrak etmekle mümkündür.

En güzel isimler insanı ve kâinatı yaratan Allah’a aittir. Varlık O’nun öğrettiği dil ile zikreder. En güzel duâlar O’nun isimleriyle göklerde karşılık bulur. O’nun isimleriyle yapılan duâlarla arzular gerçek olur. O, aşkla duâ edenlere en güzel isimleriyle karşılık verir. Değil mi ki, O şefkatli, merhametli ve muhabbetli olan, sevdiklerinin kalbine sevgisini ilka eden, kalbi kırık gönülleri çok seven ve onlarca çok sevilen, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya yegâne lâyık, sevgi ve dostluk hissini yaratan Vedud’dur.

O, sevdiklerinin tabibi, habibi ve sevgilisidir. Duâlarla varılır kapısına, duâlarla çıkılır kulluğun arşına. Aşk ile Allah’a iman edilir, iman-ı billah eşiğine erilir. Ancak aşkla iman edenler O’nu gerçek anlamıyla bilebilir, ancak o zaman marifetullah ufku idrak edilir. Gönülden inanan ve bilen daha çok sever, marifetullahtan (Allah’ı bilmek) muhabbetullah (Allah’ı sevmek) makamına geçer. Muhabbette aşk, coşku, huşu ve nihayet insanı sonsuz huşu ve huzura erdiren ruhanî lezzet vardır.

Muhabbetten yaratılmıştır onsekizbin âlem. Muhabbetten yaratılmıştır onsekizbin âlemin Muhammed Mustafa’sı (asm). O (asm) duâsıyla bütün varlıkların üzerine çıkmış, iki cihanın efendisi olmuş, Habibullah (Allah’ın sevgilisi) otağına taht kurmuştur. Aşk ve duâyla Rabbine yaklaşmış, şefkat ve rahmetle karşılık bulmuş, âlemlere rahmet olmuştur. Gözyaşı aşkla kavrulan gönlün yasıdır. Seven (asm) sevdiğine (Allah cc) aşkla yaslanır. Sevdiği rahmet ve şefkatiyle Seveninin (asm) gönlündeki gamı ve yası alır. Birer eşi Nil, Dicle ve Fırat ırmaklarına akan gözyaşlarını gönlüne damlatır. O damlayla derya olur gönüller. Ah ki Hz. Muhammed (asm) böyle bir muhabbet deryasıdır.

Âşıklar, sözün kapısı, dilin deryasıdır. Söz iyileştirir, hayat verir. Aşk ile ruhlar menziline çekilir; kendinden geçer. Âlemlere rahmet Hz. Muhammed (asm) bir Ramazan ayında Hira Mağarası’na çekilir. Ruhu günlerce med-cezir yaşar. Denizler gibi gâh dağlara yürür; gâh geldiği yere, ebedî menzili ruhuna çekilir. Göklerin kapısında, içindeki dalgaların dinmesini, varlığının demini bulmasını bekler.

Dalgalı bir denizin ortasında yağmura ve fırtınaya tutulmuş, tekneciği battı batacak, üstelik küreği de kırılmış bir yürecikten içten içe dalga dalga kulluğun kıyılarına vuran sesini Rabbi işitir, dalgaları dindirir, yağmuru sindirir, sahil-i selâmete erdirir. Sen sandalı andıran tahta kulübeciğinde kulluğuna sığındın da Rabbin kapıyı açmadı mı, dalgaları durdurmadı mı, seni sahil-i selâmete vardırmadı mı, yanına aldırmadı mı?

Muhabbetin menzili, içli içli yağan yağmurun mağarası Hz. Muhammed (asm) o gece, Hira’da denizin ortasında tekneciği batma tehlikesi geçiren yürecikten çok daha derin duâlara durur. Duâları Rabbinin kapısına şerha şerha vurur. Nihayet varlık yerli yerine oturur, duâlar karşılığını bulur. Kâinata değişilmez o an gelir: Kadir Gecesi. Gecenin karanlığında, duâların aydınlığında ebedî aşkın sözleri Kur’ân kandili dolar. Sonra damla damla semaya, oradan Hz. Muhammed’in (asm) yüreciğine, oradan Hira Mağarası’na, oradan da dünya mağarasına ağmaya başlar. Rahmet coştukça coşar, alır başını gider. Yağmurlar ince ince düşer toprağa, gözyaşları yağmur yağmur iner ruhlara. Kırk yıldır kuruyan toprak suya kanar. Kırk yıldır aşkla kavrulan Toprak (sav) suya kavuşur. Kırk yıldır dalgalanıp duran aşk kıvamını bulur.

Kadrini bilen için her gece Kadir, her gelen Hızır’dır. Her geceyi kandil, her geleni Hızır bil. Hz. Muhammed (asm) Hira’da yapayalnız, insanlardan, varlıktan, hatta Rabbinin ona en güzel armağanı habibi Hatice’sinden (ra) ve evlâtlarından uzakta sözün arşına, ruhunun mi’racına varır. Allah gayyurdur, Onunla başbaşa kalmak için onu dünyadan, dünyayı ondan soğutur, sevdiklerinden ayrı düşürür, kendi yalnızlığına çeker. Gâh dağlar içindeki ıpıssız mağaralara, gâh şehirlerin ortasındaki uzlethanelere, gâh insanların içindeki tecrithanelere çeker. İnsandan, dünyadan soyar, soyutlar; kendinden elbiseler, sözler biçer. 

Geceyi ve seccadeyi saklı bir liman kılar. Sevdiğini dünya kirinden arındırmak, hayatın hayhuyundan korumak için dergâhına çağırır. O kırık kalpleri kendine menzil ve sığınak yapmıştır. At içindeki şu kırık kalb havalarını, çal şu aralanmış kapıyı. Duâlara cevap veren elbet seni de huzuruna alacaktır.

Allah sevdiğinin kalbine tecelli eder. Dünyalara sığmaz da sevdiğinin kalbine sığar. Onun kalbinde saklar sırlarını. Kalbin 99 kapısı vardır. Girişine Allah ismi nakşedilmiştir. Allah ile açılır kapılar. Sonra Vedud, Rahim… diye diye binbir kapıya varılır. Her kapının ayrı bir güzelliği ve sırrı vardır. Kapılar ilâhî isimlerle açılır. Allah ile açılır kalpler sonsuzluğa. Allah ile girilir kalplere. Zira O, bütün sevgilerin, muhabbetlerin, aşkların, şevklerin kapısıdır. Hastalıklar, sıkıntılar, musîbetler, eziyetler, çileler O’ndandır; şifası da yine O’ndan olacaktır. 

O seni kendine yaklaştırmak ve alıştırmak için bunları vermiştir. O halde İlâhî isimlerin izinde kulluk yolculuğuna çık. Rahman, Rahim ve Şafi olan Rabbine sığın. O kendisine sığınanların hangisini kapıda bırakmıştır ki.

Herkes ve her şey O’na muhtaçtır; O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Şu mübarek gecede birileri kesesini doldurup kalbini boşaltırken, ağır bir ruh yoksulluğuna ve yorgunluğuna tutulurken, sen bütün varlığın sahibi, gücü kudreti sonsuz Rabbimizin kudretine dayan. Ya Rabbi “Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı / Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum / Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın / Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum” de kapının açılmasını, huzura alınmayı bekle.

Bizi yaratan, seven, şefkat ve merhamet gösteren, besleyen, görüp gözeten O’dur. Dertlerimizin devası, kalblerimizin şifasıdır. Kadir Gecesi, kalp kandillerinin aşk, duâ, tefekkür ve zikirle tutuşturulduğu, kulun kendine ve Rabbine adım adım yaklaştığı bereketli gecedir. Haklısın, hayat istediğin gibi gitmiyor; bundan dolayı Rabbinden uzak düşüyor, gün geçtikçe soğuyorsun. Bırak artık ümitsizliği, aşkla yaklaş Rabbine. “Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun,” de. 

De ki bu Kadir Gecesi’nde belki kalp kovanın tekrar doldurulur, dünya sana da güler.

Okunma Sayısı: 17160
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    29.5.2019 16:24:09

    Gerçek Hak dostlarına, aşıklarına kimileri 'meczup' kimileri de 'mecnun' deyip gülüp geçmişler. Her gecenin 'Kadir' her kişinin 'Hızır' olabileceği bilinci ve ihtimalinden fersah fersah uzak bir dünya hayatı yaşıyoruz. 8-10 sene önce ağzına kadar dolu olan camilerde şimdilerde en fazla 3-4 safla Teravih kılar olduk. Neden? Rabbinden ve kendinden uzaklaşan insanlar. Bu gidiş nereye? Seksen senelik bir ömr-ü maneviyi içine almış kısacık bir zaman dilimi kısacık bir gece:Kadir Gecesi. Akıl ve idrake sığmasa da gerçeğin tâ kendisi. Çünkü "zamanı" da Yaratan Zat (cc) söylüyor. Herkesin duası kendi ihtiyacına göre olacaktır. Dervişin fikri ve zikri meselesi yani. Dünyanın üç yüzü vardır. Birinci yüzü Cenab-ı Hakkın esmâsına bakar. İkinci yüzü, âhirete bakar. Üçüncü yüzü, insanın hevesatına bakar. İlk iki yüzü muhabbete layıktır. Muhabbetle...

  • Gündüz Alp

    29.5.2019 15:45:44

    Değerli kardeşim Mustafa Bey, "Kişi sevdiği ile beraberdir" Nebevi beyanı hem dünyevi hem uhrevi anlamı olan nurlu bir beyandır. Nitekim öyle de oluyor. Herkes sevdiğinin yanında, safında yer almak istiyor. Fakat mesele, sevilenin bu muhabbete layık olup olmadığıdır. Malum, "gayr-ı meşru muhabbet" de insanın başına türlü belalar açıyor. Meselâ, "merhametsiz adavet" gibi. Meyl-i muhabbet yerli yerince kullanılmazsa, hakiki sevgiliye değilde fani sevgililere yönelince aşkın bir müddet sonra zıttına yani nefrete dönme ihtimali vardır. "Aşkım!" diyenlerin çok geçmeden "Senden nefret ediyorum!" sözüyle mahkeme kapılarına koştukları da vakidir. Aşk-ı İlahi ve aşk-ı mecazi. Yani biri dünyevi ve fani, diğeri uhrevi ve baki. Hoş Mecnun da Leylâ'nın aşkından Mevlâ'nın aşkına bu mecazi yoldan geçiş yapmıştır. Zira muhabbet hissini veren Zât (cc) elbette o hissin fani ve zail sevgililere harcanmasına rıza göstermez.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı