O gün her şey çok farklıydı.
Güneşli, ılık bir bahar havası hissediliyordu. Geçtiğim yolun kenarında bir kayısı ağacı çiçek açmıştı. O çevrede ilk çiçek açan ağaç, kış günlerinde sokaktaki eski bir evin kararmış boyaları, çökmüş bahçe duvarı arkasında fark edilmiyordu bile… Şimdi bembeyaz desenli çiçeklerin güzelliğiyle adeta baharı müjdeliyordu. Ağacın siyah dallarından patlamış mısır gibi beyaz renk- li, süslü, sanatlı çiçekleriyle ihtişamlı duruşu, o evin boyaları dökülmüş, bakımsız, yıpranmış metruk görünümünü de setretmişti.
Oraya yaklaştıkça adımlarımı yavaşlattım. Bin bârekâllah, maşallah söyleyerek yılın ilk çiçeklerini yakından görüp Rabbimin Cemil isminin ve birçok isimlerinin tevhid mühürleri olarak tecellilerini hayretle tefekkürle seyrettim. “Senin tarif edicilerin bütün masnuatındaki mu’cizelerindir.” 1 hakikatini hatırladım.
Ağacın altında oyuna dalmış çocuklar, ara sıra kelebek gibi süzülerek önlerine inen bazı çiçek yapraklarını tutmaya çalışsalar da o beyaz mektuplardaki iltifatı henüz idrak edecek yaşta değillerdi. “Ve herbir nebat, hayattar bir tiryak gibidir ki, çok müteaddit eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçüyle alınan maddelerden terkip edilmiştir.” 2
Biz büyükler de dünya telâşı, hayat meşgalesi ve geçim derdiyle çevremizde olup biten pek çok şeyleri fark etmeyiz.
Mart’ın son günleriydi. Hafiften kar atıştırmaya başladı. Uçuşan kar taneleri bu sefer beyaz çiçeklerin üzerine konmaya başlayınca; kayısı ağacının güzel görünümü, sanatlı yapısı ve beyaz rengiyle içimizi ferahlatan çiçekler beyaz örtüye büründü. Kâinatta gördüğümüz farklı, yerlerde ve zamanlarda görünüp kaybolan, doğup ölen, akıp giden, değişen manzaralar, hareketler, faaliyetler Baki-i Zülcelâli işaret eden konuşmalardır, diye düşündüm. 24. Mektup’taki müşkül sualin, cevabını hatırlamaya çalıştım.
“Ve yakînen bana bildirildi ki: “Kâinattaki kudretin faaliyeti ve seyr ü seyelan-ı eşya o kadar manidardır ki o faaliyet ile Sâni’-i Hakîm, enva-ı kâinatı konuşturuyor.” 3 Her birinin düzenli nizam intizam içinde hayatı, harekâtı, faaliyeti, zevali, Cenab-ı Hakk’ı tesbih ederek konuşmalarıdır. “Ve kâinattaki faaliyet dahi kâinatın ve envaının sessizce bir konuşması ve konuşturmasıdır.” 4
Deniz feneri ışığının karanlıkta yanıp sönen ışıkları gemi kaptanlarıyla bir nevi konuşma ve işarettir. Akan nehir üzerinde peş peşe görünüp kaybolan kabarcıkların her biri güneşi gösterip kaybolmaları, güneşin varlığını ve birliğini anlatan işaretler olduğu gibi yaratılan her mevcut, her mahlûk, her şey Rabbimizi tanıtan eserlerdir, tarif eden mektuplardır. O’nun tanıtıcıları ve tarif edicileridir. Sanatıyla, güzellikleriyle, hayatıyla, intizamıyla ve vazifeleriyle Esma-i İlâhinin yeryüzünde tecellilerini, tezahürlerini, cilvelerini işaret edip gösterirler.
Hayatta az kalmak, çok yaşamaktan ziyade Rabbimizin şefkat ve muhabbetiyle ilim dairesinden, kudret dairesine geçip hayat nimetiyle Tevhid-i Rabbani’yi anlatır, gösterir, tanıtır.
Vazifesi bitince: “Allah dilediğini yapar.” 5 Âyetin hükmünce, Allah’ın takdiri ve tasarrufuyla ilim ve hikmetine dönerler. Allah’a olan intisapla bir ân-ı seyyale yaşamakla hadsiz envar-ı vücuda mazhar olabilir...
“İşte, herbir şey öyle bir pencere-i tevhiddir ki, bütün eşyayı bir Vâhid-i Ehade mal eder… Kalb kulağıyla hangisini dinlesen “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah” dediğini işitirsin.” 6
“Âyinedir bu âlem her şey Hak ile kâim /
Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür dâim.” 7
Dipnotlar:
1. Sözler, On Birinci Söz.
2. Lem’alar, Yirmi Üçüncü Lem’a
3. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup.
4. a.g.e.
5. İbrahim, Sûresi 27.
6. Sözler, 33. Söz.
7. Azîz Mahmud Hüdayi Hazretleri.