Gurbette yaşayan insanların ruh hâllerini, memleket özlemlerini, tasavvur ettikleri hayallerini Anadolu’nun kucağında, havasıyla, suyuyla vuslat yaşayan insanlar pek fazla anlayamaz. Güzel yurdumuzun çiçekli kırlarında gezen, uçsuz bucaksız bereketli ovalarında dolaşan, gökyüzünde süzülen turnaları seyreden, tohum saçan çiftçileri gören, kaval çalan çobanları dinleyen insanlar, uzaklardaki vatan hasretini, ayrılık hicranını, gurbet çilesini bilemezler.
“Aşan bilir karlı dağın ardını/ Çeken bilir ayrılığın derdini.” Başka bir nağmede de: “Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde/ Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde./ …Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde…” Sözleriyle ayrılık ve gurbet dillerde, gönüllerde, türkülerde yerini bulmuş.
Uzaklarda yaşayan insanlarımızın iç dünyalarında, gönüllerinin enginliklerinde ve yalnızlıklarında hissettikleri güzel memleketimizin sevgisi, özlemi, tutkusunu bir nebze anlamak için ya kendinizin ya da yakınınızın o tarifi imkânsız duyguyu yaşaması gerekir.
Yurt dışında yaşayan yeğenimin bana söyledikleri, anlattıkları ve günlüğünden okuduklarım kadarıyla, onun iç dünyasından memlekete duyduğu özlemini bir nebze anlama çalıştım.
Türkiye’ye izine gelmek için günler öncesinden anlaşılmaz heyecan, telâş ve sıla-i rahim hazırlıkları başlar. Eş, dost ve arkadaşlara hediyeler alınır. Sohbetler hep memleket üzerine kurulur. Hayaller, hatıralar yurdun her tarafında dolaşır. Yapılacak işler, gezilecek yerler ve gidilecek ziyaretler tasavvur edilir. İnsanların rüyalarını memleketin tarifi imkânsız güzellikleri süsler.
Genç kızımız, kendi çağının emelleri ve hülyaları ile vatan sevgisini günlüğüne yüreğinden döküldüğü gibi işlemiş: “Bu gün kalktığımda yüzümü yıkarken, sivilceler olduğunu fark ettim. Bunların geçmesini istiyorum. Türkiye’ye giderken kremimi valizime koyup orada kullanacağım. Bakalım faydası olacak mı? Çünkü Türkiye’nin havası, suyu bir başka oluyor ya, belki yüzümdeki sivilceler geçer, yerine güzellikleri bırakır. Anne Türkiye’den gelince hâlâ daha iğneye devam edecekler mi?..”
O’nun hassas ruhu, duygusallığı, kötülüklerden uzak durma titizliği ve sevgi dolu kalbiyle hayatın gidişatını masumluğuyla görmeye ve yaşamaya çalışıyor. Büyüklerine olan saygısı, terbiyesi, ağırbaşlı ve sessiz tutumuyla herkesin gönüllerini kazanan Sevgili Destina, özlemlerini her fırsatta ifade ederek geldiği Türkiye’de kaderin garip cilvesi, izinli olduğu günlerini bir hastane odasının penceresinden bakarak geçirdi.
Onunla hayatın her yönünü, iyi tarafını, hayır yüzünü görmenin, tevekkül ve teslimiyetle bakmanın ölçülerini beraber mütalaa ettik. Üstadın: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Sözünde ifade ve işaret edilen manaları, sırları, düsturları anlamaya çalıştık. Allah’a teslimiyetin ve imanın insanlara kazandırdığı manevî lezzetleri, zevkleri, sevapları ve kazançları beraber tefekkür ettik.
Ruhumuzu örseleyen, kalbimizi müteessir eden fânî dünyanın geçici, kararsız fırtınalarıyla yorulmuş dimağımızı iman hakikatleriyle ferahlatmanın yollarını düşündük. Kur’ân’ın insanlara bahşettiği manevî iksirlerin ve şifaların asrımızın her türlü hastalıklarına çare olduğu gerçeği hastane ortamında daha iyi anlaşılıyor. Hastalar Risalesinin devalarından hissemize düşenleri, ruhumuza ve bedenimize ab-ı hayatlar olarak sunduk.
“Bazen de sevmediğiniz şey, hakkınızda hayırlı olabilir.”(1) Hakikatinin müjdesiyle beraber ferahladık.
Destina’nın hastane penceresinden görebildiği kadarıyla vatan toprağında uzaklara, göklere, ufuklara ve kendi iç dünyasında gelecek hayatın umutlarına dua ve tevekkülle bakışını düşünerek iş yerime yöneldim. Mevsimin kendisine has güzelliklerini seyre dalan genç bir insanın anlamlı, şuurlu ve istikametli bakışları beni de etkilemişti.
Az ötede görünen huzurevinin penceresinden yorgun ve dalgın bakışlarla dışarıları seyreden yaşlı insanları görüyorum. Hayatın son basamağında, dünya misafirhanesi ve bekleme salonundaki bu insanların umutları, özlemleri ve sevdiklerine kavuşma arzusuyla yaptıkları samimî niyazları ve içten duaları inanç ve ruh dünyalarını yansıtıyordu. Ebedî ve sermedî memlekete gitmek için gurbet yolcusu gibi yaptıkları ciddî hazırlıkları hatırladım.
İki farklı pencereden kendi dünyalarının geleceğine umutla bakan insanların neler gördüğünü anlamaya çalışırken, asıl kendime ait içimdeki gurbetin, manevî âlemin ve fânî dünyanın penceresinden hayata, olaylara ve geleceğe nasıl, hangi mânâ ile bakmam gerektiğini hatırlamış oldum.
Dipnot:
1-Bakara Suresi: 216