Karahisar Kalesi’nin eteklerinden şehre bakınca Afyon’da tarihî konaklar, cumbalı eski evler, hanlar, hamamlar, bedesten, demirciler ve bakırcılar çarşısı…
Nereye baksan ecdadımızı hatırlatan abidelerin estetik dokusunu, mimarî yapısı ve cazip ihtişamını görürsünüz. Mevlevî dergâhları, türbeler, medreseler, mescitler, camiler maneviyatımızın sanat eserleriyle süslenmiş ibadet mekânları, şanlı tarihimizin derinliklerine uzanan kutsal mabetler, ilim ve irfan sembolleri göğsümüzü kabartır.
Çiseleyen yağmur, serpintileri şehrin yüzünü temizlemiş. Caddelerin, kaldırımların, ağaçların şekline, rengine berrak, lâtif, hoş bir güzellik vermiş. Küçük dükkânlarda besmele ile başlayan, çekiç sesleriyle çalışan güler yüzlü demirci, bakırcı esnafı, el sanatı ustaları biteviye alın teri ile üretiyorlar.
Kapıdan selâm verdiğim Mustafa Usta, içeriye dâvet etti. Çay gelinceye kadar Altıncı Şuâ’yı açıp önüme uzattı! Yan taraflardan duyulan bakır işleyen çekiç ritimleri ile serpiştiren rahmetin muttarit tanecikleri saçaklarda peşpeşe çıkardığı sesler, ilâhî musıkînin terennümlerini hatırlatıyordu.
Mi’rac hakikati, Hz. Peygamberin (asm) huzur-u İlâhi’ye kabul edilip Cenab-ı Hak ile görüşme şerefine nail olmasıdır. Mü’minin mi’racı olan namazın tahiyyatında o hatıra her zaman yâd edilir. Cenab-ı Hakk’ın selâmına mukabil, Resulullah (asm) bütün inananların, mahlûkatın, mevcudatın her zerresinin ibadetlerini, zikir ve tesbihlerini selâmla birlikte tasavvur edip dergâh-ı İlâhîye o ihatalı manasıyla arz ettiğini Üstad, genişçe izah etmiştir.
Köşede “Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin evine gider.” levhasını takiben ileride beyaz boyalı, küçük, bakımlı bir ev görünür. O ev yetmiş üç sene önce taşlaşmış kalplere, insafsız vicdanlara ve zulme karşı boyun eğmeyen Bediüzzaman’ın Kur’ân hakikatleri olan Risale-i Nur dâvâsının zaferini hatırlatıyor.
Kin, intikam, iftira ve yalan ithamlarla hapse atılan, zehirlenen, -20 soğukta sobasız büyük bir koğuşa tek başına ölüme terk edilen hasta ve yaşlı Bediüzzaman’ın zalimlere karşı vakarla, talebeleriyle sabır ve şükürle hakkı ve hakikatleri pervasız savunmuş… İnkârcı fikirleri kökten çürütmüş, küfrün belini kırmış.
20 Eylül 1949’da hapisten tahliye olunca yerleştiği mütevazı ev. Şimdi o evi, pırlanta gibi gençler şenlendiriyor. Bediüzzaman’ın Kur’ân dâvâsına sahip çıkmışlar. Risale-i Nurlar’ı şevkle okuyorlar. İslâm’ı iman esaslarında huzuru, hikmeti, hidayeti, istikameti bulmuş olmanın mutluluğu, yüzlerinden okunuyor.
Afyon hapsinde başgardiyan yardımcısı Hasan Değirmenci, Üstadı tanıdıktan sonra hürmet eder, sever, ilgilenir. Üstadın elinde gördüğü güzel bir tespihi içinden arzu eder. Üstad, yanına çağırıp sana bir tesbih hediye edeceğim der. İki eline iki tesbih alarak arkasına saklamış ve hangi elimdekini istersin, diye sormuş. Sağ elindekini istemiş ve sevdiği tesbihin sahibi olmuş. Üstad, sol elindeki tesbihi de uzatarak bunu da ailene ver, demiş.
Üstadın kullandığı eşyaya ünsiyeti, vefası, sadâkati çok fazladır. Kırılmış bir çay kaşığının yerine yenisini getirmişler, kabul etmemiş. Bu kaşık bana yirmi beş senedir hizmet ediyor, demiş. Tamir ettirip kullanırmış. Cezaevinden tahliye olduğunda, orada kaldığı tahmin edilen tesbihini getirmesi için Mustafa Sungur Ağabey’i göndermiş. Ancak tesbih bulunamamış. Üzülmüştür! Üstadın evini ziyaret ettiğim o yağmurlu günde, aynı sokağın girişindeki Nur Takı ve Tesbih Atölyesine de uğradım. Genç bayan ve erkekler, alış verişten ayrılırken, Üstad’ın Küçük Sözler kitabı tanıtılarak hediye ediliyordu. Ne kadar sevindirici…
Her yerde, her evde, her iş yerinde Bediüzzaman sevgisi, hatırası, duâlarla, hayırla yâd ediliyor. Fikirleri, düşünceleri, eserleri, kitapları dünyanın her tarafında okunup mütalâa ediliyor… İnsanlık Kur’ân hakikatleri Risale-i Nurlar’la imanlarını kurtarıyor, İslâm’ı tercih ediyor.
İslâm düşmanları, zulm ile abad, kahr ile berbat olan zalimler, deccaller ve dessas münafıklar, yerle yeksan olup binler nefrin ve nefretlerle fena ve fani olup gittiler.
Tarih aynasında bu tasavvur, tahayyül, tahatturlarla eve dönüyorum. Akşam vakti gökyüzünün derinliklerinden muhteşem, muhtelif, muttarit kar taneleri, tecessüm etmiş Nur halesi gibi süzülerek inmeye başlamıştı.