"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hak, hukuk, merhamet!

Ömer Alan
30 Ağustos 2019, Cuma
İslâm, irfan geleneğinden günümüze gelen, dillerde ve gönüllerde yer etmiş bir duâ vardır:

”Allahım bize adaletinle değil, merhametinle muamele et”

Yani “Allahım bizlere hak kazanma esasına dayanan adaletinle değil, lütuf ve ihsana dayalı kereminle muamele et, çünkü eğer bize hak ettğimizi verirsen mahvoluruz. Zira hadsiz günahlarla başı dertte olan bizler, adalet ölçüsüne göre cezayı hak eden konumdayız. Hak edip etmemeye göre değil, fazl-ı keremin ve merhametinle bize muamele et ki, hakketmediğimiz halde lütuflarına mazhar olalım.” demektir.

HAKLI OLMAK  

Haklı olmak insana dilediği her şeyi yapma hakkı vermez. İnsan haklıyken de haksızlık yapabilir. ”Yeter ki haklı olayım da canına okuyum” demek, hak iddia etmek için fırsat kollamak ahlâkî bir davranış değildir. Zira intikam duygusundan neş’et etmiş hak duygusu, içerisinde merhametsiz bir güç barındırır. Merhametle dengelenmemiş güç ise çok daha büyük haksızlıklara sebep olabilir.

Tarihte bir çok zalim hükümdarlar, devletler yaptıkları zulümleri kendilerine bir hak olarak görmüşlerdir. Bu hak, onlara ya geçmiş zamanlarda uğradıkları haksızlıklardan ya da geleneklerinden verilmiştir. İşte bu haklılık durumunun verdiği merhametsiz kuvvet onların zulmetmelerine zemin hazırlamıştır.

HAK, VİCDAN  

Diyelim ki trafikte araç kullanıyorsunuz ve o an için bütün trafik kurallarına uygun hareket ediyorsunuz. Önünüze çıkan trafik lambasında yeşil ışık yandığını uzaktan görüyor ve hızınızı azaltmadan devam etmek istiyorsunuz. Fakat trafik lambasının bulunduğu yerde karşıdan karşıya geçmekte olan insanlar görüyorsunuz. Hiç düşünmeden insanî ve vicdanî refleksiniz size fren yaptırıyor ve muhtemel bir kazadan ne siz ne de başkası yaralanmadan kurtuluyor.

Böyle bir durumda ahlâkî değerlerini yitirmemiş vicdan sahibi hiçbir insan “kaza dahi yapacak olsam öncelikle benim geçiş hakkım var“ deyip hakkını kullanamaz. Hak iddiasında dahi bulunamaz. Çünkü bilir ki merhametsiz bir güç barındıran o cüz’î hak çok daha büyük haksızlıklar, zulümler doğurabilir.

HAKSIZLIĞI HAK BİLENLERDEN HAK TALEP ETMEK  

Bazen de haksızlığı hak bilenlere karşı hak aramak vardır. Akıbeti ise maalesef çoğu kez yeni mağduriyetler, yeni haksızlıklardır.

Nelson Mandela 23 sene haksız yere hapis yatıp çıktığında gazeteciler sormuşlar:

”Sizi haksız yere hapse atanlardan intikam alacak mısınız?”

Mandela şöyle cevap vermiş ”intikam almak için harcayacak bir 23 senem daha yok!”

“Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dâvâ etmek ve onlara müracaat etmek bir hazksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir.” der Bediüzzaman.

HAKLI DÂVÂSINDAN FERAGAT ETMEK  

Adavete adavet, muhabbete muhabbet etmek, menfi her türlü fiilden kaçınıp, müsbet hareket etmek esasına dayanan “hak” dâvâsına gönül vermek, beşerin zulmune karşı kaderin adaletini bilmektir.

İşte bu noktada feragat denen yüksek meziyyet çıkıyor karşımıza. Yani affetmek. Yani haklıyken hakkından vazgeçmek. Üstad Bediüzzaman’ın tarifiyle, “Hakk’ın hatırı için nefsin hatırını kırmak. “Hakk”ın hatırını âli bilmek ve hiçbir hatıra fedâ etmemek.

Okunma Sayısı: 3635
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı