“Devletin malı deniz, yemeyen keriz (domuz)” sözünün atasözü gibi görüldüğü bir toplumda yolsuzluğun bu kadar sıradanlaşması çok acı, haramın akla getirilmemesi de..
Nereden geldiği belli olmayan bu deyişin toplumda makes bulması, devletin malı tükenmez anlayışı “sen çalış ben yiyeyim, başkası açlıktan ölse bana ne” gaddar medeniyetin bir yansıması olsa gerek.
Hâlbuki devleti devlet yapan ve onu güçlü kılan, kazancından bir kısım vergileriyle ayakta tutan, millettir. Bir nevi (şer’i devlette) zekâttır ki beytü-l male, yani hazineye aktarılır. Oradan da devletin ve fakirlerin ihtiyaçlarına.
Her ne kadar laik bir devlette de olsa, ekseriyeti Müslüman olan bir milletin fertleri, bahusus idarecileri; fakirin, yetimin, hakkı deyip “kör kuruşuna” dokunmaktan titremesi gerekirken, bir kısmının yakınları nüfuz kullanarak yolsuzluk yapagelmişler. Geçmişte soruşturmalar, dedikodular seçim bile kaybettirmiştir. Ancak hiçbir dönem bir hükûmetin bakanları üzerinden alenî bir şekilde bu denli yolsuzluk, para transferleri (sıfırlama) iddiaları görülmemişti.
17/25 BİR MİLÂD MI?
Bir sabah, bakanlara ve çocuklarına kadar uzanan bir operasyonda, tarihte eşine rastlanmayan para sayma makinelerinin görüntüsüne bir şokla uyanmıştı memleket.
Bir yandan ucu tepelere bile uzansa da büyük bir cesarete ümit bağlayıp bir milâd olacakken, diğer yandan “neler oluyor, hükûmete bir darbe mi?” diye polis şeflerini kelepçeli görüyorduk ki, bu hâliyle bile bir milâd oluyordu. Batıda bir bakanın yanlışlıkla devletin kredi kartından çikolata alması soruşturulurken, bizde en tepeye (tapeler ortadayken) suç isnad etmek ve o-perasyon yapmak mümkün müydü?
Temiz ellerle, temiz darbe arasında gitti geldi millet. Ve tabiî alışık olunmayan bu cesaret, darbe olarak milletin kafasına kazındı. Hem de sıfırlama tapeleri aleniyken.
Ancak elimize tarihî bir fırsat geçmesine rağmen, o fırsatı fırsatçılar, lehlerine çevirerek, tarihte olmamış bir vurguna imza attılar, hem de “temiz eller”i milletin gözünde “darbeci eller” göstererek. Yakalanan paralar faiziyle iade edildiği gibi haramileri yakalayan “Ali Baba”ları zindanlara attılar. Yetmedi ev hanımı eşlerini, çocuklarını hattâ kardeşlerini de... (hâlâ içerideler)
Darbe kabülünün bir de gerekçesi vardı: “Efendim komşu ülkeye ambargo vardı, açıktan yardım yapılamıyordu, hükûmet İslâm ülkesi olan bu komşumuza el altından yardım etti, yakalanan bu paralar o.” Siyaset bu işte; tarafgirlik damarıyla mül-zimin her haltını mübah görüyor.
Bir defa demokrasi dediğimiz nimet her şeyi şeffaf ister. Nereden bilinir ki böyle kapalı kapılar ardında her alış veriş sağlam olsun? Hazineden her çıkan akçe ve bütün yatırımlardaki ihâleye fesat karıştırmak bu adese ile sorgulanmasın? İnsan en yakınına bile bütün emvalin kullanma yetkisini hesapsız veremez. Kaldı ki 17/25, Balyoz, Ergenekon ve 15 Temmuz dâvâlarında her kesimi içine alan fütursuzca yapılan tutuklamalar, uçuk cezalar demokrasiyi rafa kaldırıp, tek adam rejimine giden yolları döşemiş ve 16 Nisan başkanlık referandumu ile bütün yetkiler tek elde toplanmıştı. Bütün bu yolculuğun asıl mimarı ise kayıtsız şartsız destek veren ve hiçbir şeyi sorgulamayan seçmendir. Bundandır ki “ağam ne yaparsa eyi yapar” teslimiyeti ile tapeleri bildiği ve kayıtlara geçtiği halde bir türlü olanları kabullenemedi.
Şimdi ise birer birer kendileri “evet iddialar ve tapeler doğrudur” demeye başladılar.
Daha evvel beraber yürüdükleri ve her türlü işlerini gördürdükleri mafya lideri SP’nin belki on hükümeti devirebilecek ifşaatları bir zemin hazırlayınca itiraflarda gelmeye başladı. Cesaret bulaşıcıdır derler, Pandora’nın kutusu açılmıştı. Önce bakan Soylu (iç hesaplaşmaları adına bir yerlere göz dağı verip) “bakanların evinde para sayma makinaları, ayakkabı kutuları çıktı” itirafına şimdi de 17/25’in figürlerinden çevre ve şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar; “evet tapeler ve hakkımda çıkan iddialar doğrudur, ancak BB’nin bilgisi dahilinde yaptık” dedi.
Normal bir devir olsaydı bu itiraflara savcılar harekete geçerdi ki, ortada yiğit bir savcı da görünmüyor, zira korku imparatorluğunda savcıların başlarına ne geleceği belli değil.
15 Temmuz’un finansörü olduğunu iddia ettikleri BAE ile ilişkileri düzeltmeye çalışıp bir takım sözlerle SP’nin susması ve oradan getirtmeye çalışmaları da bunun bir göstergesi.
Asıl soru; bu haram saltanatı niye?