Mahsun serisinin ikinci kitabı olan “Elmas Kâse”yi ben okudum, babam da dinledi. Kitap bittikten sonra babamla birlikte değerlendirme yaptık. Bu sohbetin bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum. “Bu kitaptan ne anladın?” diye sordu babam. “Herkese inanmamalıyız” diye cevap verdim. Bu cevabım babamı çok şaşırttı. Kitapta elmas kâse içindeki sıvıyı içirmek isteyen kötü insanlardan bahsediliyordu. Bu örneği güncel hadiselerden örnek vererek açmak istedim. İlk aklıma gelen ise okulun başlangıcında Melek öğretmenimin uyarısıydı. Melek öğretmenimiz okulun demir parmaklıklarının arkasından şeker, pasta vb. vermek isteyen olursa kesinlikle almamamız gerektiğini söylemişti. Çünkü bazı kötü insanlar bizlere zarar vermek isteyebilirdi.
Aklıma bir örnek daha geldi. Annem bana bir video izletmişti. Okul çıkışında kötü niyetli bir insanın “Ben senin babanın arkadaşıyım. Bugün babanın çok işi olduğu için gelemedi. Seni ben alıp, evine götüreceğim.” diyerek çocuğu kaçırmak istiyordu. Annem kesinlikle tanımadığım insanlardan bir şey kabul etmemem ve bu tür sözlere inanmamam gerektiğini söylemişti.
Hikâye boyunca kötü insanların kandırabilmek için yalan söylediklerini fark ettik. Bu yalanlar ise insanın hoşuna gidecek unsurlardan oluşuyordu. Oysaki hakikî bir Müslüman asla yalan söyleyemezdi. Neticesi ne olursa olsun her durumda doğruyu söylemeliydi. Aile ve akrabalarımız bu konuda defalarca bizi uyarmıştı. İyi insanların, özellikle Müslümanların doğru söylemeleri sayesinde Allah katında değer kazandıklarını ve toplum tarafından sevildiği sonucuna vardık.
Babam kötü insanların gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için ne yapmak gerekir? diye sordu. Hemen kitapta geçen hikâyeyi düşündüm. Bizden yapmamız istenilen davranışı yapmadığımızda bir anda gerçek yüzleri ortaya çıkıyordu. Babam hak verdi bana. “Yap” dediklerini yapmazsak kandıramayacaklarını anladıkları için kötü davranmayı bırakıyorlardı.
“O ŞEKER ZEHİRLİ”
Bir arkadaşımdan duymuştum. Bir abi okuldaki çocuğa şeker vermek istemiş. O da tam alacakken bir kız çocuğu yanına gelerek “O şeker zehirli. Sakın alma!” demiş. O abi de çok kötü sözler söyleyerek ve sinirlenerek oradan kaçmak zorunda kalmış. Bu olay bir kez daha tanımadığımız insanlar karşısında çok dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor.
Hikâyenin sonunda zamanın çok hızlı geçtiği söyleniyordu. Aynı dünya hayatı gibi denilmişti. Aklıma eğer yeterince zaman yoksa kötü insanlardan şekeri alıp onlar uzaklaştıktan sonra çöpe atabileceğimizi düşündüm. Babam bu mantığa çok şaşırdı ve “Aferin benim akıllı kızım. Çok zekice bir plan” dedi. Kitap okuduktan sonra babamla sohbet etmek gerçekten çok keyifli. İkimiz içinde öğretici oluyor. Babamın; “Ben bu açıdan bakmamıştım. Bunu düşünememiştim. Ben de bu sohbetten çok istifade ediyorum” demesi beni çok mutlu ediyor. Siz de ailenizle kitap okuyup anne-babanızla sohbet ediyor musunuz can kardeşlerim? Etmiyorsanız tavsiye ederim. Hem zevkli hem de öğretici.