Tarihi M.Ö. 4000 yılına dayanır zeytin ağacının. Hatta, belki daha da eski...
Doğum yeri Anadolu coğrafyası olduğu da söylenir. Oradan Akdeniz ve dünyaya yayılmıştır.
Zeytin ağacı mübarek kabul edilir. Zira; yüce kitabımız Kur'ân'da, üzerine yemin edilen özel bir ağaçtır.
Zeytin ağacı, yaşayan tarih olan, anıt ağaçtır. Berekettir, nimettir zeytin ağacı. Meyvesi, yağı pek leziz, aynı zamanda şifa kaynağıdır.
Zeytin ağacı ile ilgili çok şey yazılıp çizilmiştir. Bilimsel makalelerden tutun da, yazı, şiir, filmlere konu olmuş, ressamların tablolarında yer almıştır. Hatta mitolojik efsanelerde bahsi geçer. İşte böylesi meşhur, kıymetli bir ağaçtır. Günümüzde de çevreci ve ağaç severler tarafından koruma amaçlı çeşitli çalışmalar yapılmakta, zaman zaman haberlere konu olmaktadır.
Aslında bu yazıyı kaleme almamdaki gayem, zeytin ağacına olan hayranlığım ve sevgimdir. Ayrıca çok sevdiğim bu kadim ağaca vefa borcum olduğunu düşünmemdir. Bir bakıma "çorbada tuzum olsun" nev'inden bir çalışma bir hasbihaldir.
Dediğim gibi çok severim zeytin ağacını. Çok şey yaşamış, görmüş bilge duruşu beni çok etkiler. Hele hasat zamanı bizim buralar pek coşar. Tarlalar, bahçeler, sokaklar gelin gibi süslenen zeytin ağaçlarıyla şenlenir. Zeytinlerle ağırlaşan dallar; Rabbimin keremini tahattur ettirir. Tefekkür edilesi ağaçlara dokunmadan geçemem. Çocuksu bir sevinç duyarım. Sanki bir büyüğüm gibi yaşlı ağaca ihtiramla yaklaşır, yapraklarını okşarım. Samimiyetle söyleyebilirim ki, kendimce hep böyle yaşarım.
Bediüzzaman da Risale-i Nur'da şöyle der: "Her bir ağaç, birer mucize-i kudrettir. Rahman'ın birer mektubudur. Bütün ağaçlar, çiçekler, lisan-ı halleriyle Fatır-ı Zülcelal'i tesbih ederler.."
Gerçekten de sanki dua eder misali halleri vardır ağaçların. Tefekküre, tezekküre vesile olurlar. Hele zeytin ağacı, bir garip görünür insana. Sanki çok şey anlatmak istiyormuş gibi mahzun bir edası vardır. Kesilmiş, yanmış, çürümüş olsa bile, taşların arasından tekrar fide verip hayata tutunması, azmi, o ibretlik gayretine şaşar kalır, saygı duyarsınız. Dağlara, yamaçlara, ovalara nasıl da yakışır zeytin ağaçları. Hatta evlerin önüne. Evinize asalet katar, gözleriniz yeşile doyar, yapraklı dallarda yuva arayan kuş sesleri ruhunuzu dinlendirir. Soframız zeytinlerle donanınca, yanında bir kâse içinde altın gibi parlayan zeytin yağı da bizi şükre davet eder.
Bu vesileyle bir aile hatıramızdan da bahsetmek isterim. Rahmetli babam, Manisa'lıdır. Babam doğduğunda, köy evinin bahçesine iki zeytin ağacı ekmişler. Bir ağaç amcamın, diğeri babamınmış. Babam yıllar sonra başka bir şehre yerleşmiş. Köydeki büyük yenge yaşadığı müddetçe, babama ait olan ağacın zeytinlerini babama ayırmış hep. Böyle ince ruhlu hakkaniyetliymiş rahmetli.
Keşke biz de çocuklarımıza ağaç hediye edebilsek. Ağacı sahiplenseler, onunla bağ kursalar, üzgün olduklarında gölgesinde otursalar, dertleşseler, orada onları bekleyen bir ağaç dostu olduğunu bilseler... Çocuklarımıza yeşili sevdirebilsek ne güzel olur değil mi?
Peygamberimiz'in (asm) nezdinde yeşilin canlı olarak kıymetli olduğunu, korumamızı tavsiye buyurduğunu, yeşil bir dalı ateşe vermenin büyük günah sayıldığını, bu konuda ümmetini uyardığını gelecek nesillere anlatılmalı. Bir fidanın bile can taşıdığının idrakinde olan, bütün varlığa saygılı olur kanaatindeyim. Günümüzde malesef ağaçlardan, yeşilden, tabiattan ruhen uzaklaşıldı.
Artık yeşille barışmanın zamanı geldi. Yeşili sevmeliyiz. Belki de katı yürekler merhamete gelir, huzur dünyaya hâkim olur. Böylelikle insanlığı yaşatmış oluruz..