Zararlı ve çirkin bilinen mikro canlılardan olan mikropların yaratılması, hayat için yıkım sebebi olarak algılanmaktadır.
Aslına bakıldığında perde arkasında gizlenen hikmetler cephesinden bakıldığında hayat faaliyetine hizmet eden, koruma ve güçlendirme işleriyle görevlendirilen bekçilerdir. Sağlığı korumakla görevlendirilen bu canlılarla ilişkilerimizi bilinçli seviyede geliştiremediğimizden, kimyasal maddelerle toplu imha faaliyetiyle hayatın sürdürülebilmesi için gereken ekolojik dengeyi yıkmaya, insanlar var güçleriyle çalışmaktadır.
Hastalıklara neden olduklarından, zararlı canlılar olarak algılanan mikropların yaratılmaları, iyilik ve hayırlara yorumlanamadığından, olumsuzluklara yorumlanabildiği için, İlâhî sanat ve hikmetler penceresinden değerlendirilmesi yerinde olacaktır. En çirkin ve zararlı olarak değerlendirilen faaliyetlerin, görülemeyen hikmetlerinin perde arkası hayır ve güzelliklerle tanzim edilmiştir. Unutulmamalıdır ki, "Ahsene külle şey'in halakahû / Her şeyi en güzel şekilde yarattı.” (Secde Suresi: 7.) ayetinin sırrıyla, her şeyde, hatta en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr (neticeleri bakımından güzel olan) denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveş (karma karışık)tir. Fakat o zahiri perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var."1
Bu gerçekler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mikropların çirkinliği yanında etrafa yaydıkları korkunun arkasında, hayata kazandırdıkları direnç, farklı bir anlam taşımaktadır. Mikro âlemde gerçekleşen hayat faaliyetlerinin, bilimsel araştırmalar derinliğinde yoğunlaştırılması, perde arkasındaki sır ve hikmetlerin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bilim insanlarının dikkat çekici araştırmalarından söz edildiğinde, College de France'ta Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Kürsüsü Onursal Profesörü, aynı zamanda bilim dünyasında ses getiren "Aşılar" isimli kitabın yazarı Prof. Philippe Sansonetti'nin verdiği bilgiler dikkat çekmektedir: "Mikropların çeşitliliğini tıpkı bitki veya hayvanları korur gibi korumalıyız. Çünkü mikropların kaybı tüm ekosisteme zarar vermekle beraber, insan sağlığını riske atıyor. Mikrobiyal çeşitliliğin, özellikle en önemli bağırsak mikroplarının azalması, hastalıklara yol açabilir. Küçük çocuklarda gelişim sorunları ve yetişkinlikte obezite, diyabet, astım, bağırsak iltihabı gibi hastalıkların artışını görebiliriz. Ayrıca öncelikle Kolon kanseri gibi kanser çeşitleri de ortaya çıkabilir."
Burada salgınlarda mikroplarla savaşmamız gerekmiyor mu? diye sorulduğunda ise; "İşte bu çözmemiz gereken bir ikilem. Hem patojen (hastalık yapan) mikroplarla savaşmak için gereken önlemleri almalıyız, hem de bu mikropların çeşitliliğini sağlamalıyız. Sistemin nasıl çalıştığını bir örnekle açıklamak gerekirse, aşıları ele alabiliriz. Aşılar, enfeksiyon hastalıklarının önlenmesine yardımcı olur ve dolayısıyla antibiyotik kullanımını azaltır. Böylece dolaylı olarak "İyi mikropların" çeşitliliğini korumuş oluruz. En önemlisi, mikrobiyal çeşitliliğin enfeksiyon hastalıklarını önleyebileceğini kavramak. Çünkü mikroplar bağırsaklarımızda, cildimizde veya solunum yollarımızda, bir bariyer etkisi yapıp, patojen mikroplara karşı koruyor. İnsan sağlığı çok yönlü bir kavram, farklı dönem ve koşullardan farklı şekilde etkilenebilir."
İnsan sağlığını küresel boyutta etkileyen, mikroplarla savaşın meydana getirdiği ekosistemin yıkıma uğratılmasıdır. Enfeksiyonlardan korunabilmek için, geliştirilen kimyasal formüllü dezenfektanlar, sağlığın korunup gelişmesinde, ters tepkilerin kaynağı olmuştur. Bu çerçeve içinde değerlendirildiğinde "Hijyen şartlarımız geliştikçe, mikrobiyal ekosistemimiz daraldı, yani koruma kalkanımız düştü. Öte yandan, beslenme şeklimizin değişmesinin de önemli sonuçları var. Vücudumuzun adapte olduğu geleneksel diyetlerin dışına çıktık. Artık çok fazla protein, kalori, şeker alıyoruz. Bu da, dengeleri bozuyor. Bebekler, anne sütü daha az alıyor. Mikrobiyotaları gelişemeden büyüyorlar.
İklim değişikliğinin, mikroplarla olan ilişkimize etkisi, sıcaklık artışının etkisiyle hastalıkların daha kolay yayılacağı kesin. Ya da virüs taşıyan sivrisineklerin çoğalmasına sebep olacak. Özellikle kalabalık büyük şehirlerde önemli değişimler olabilir. Kentleşmenin artmasıyla, insanları, havayı, ekosistemleri bozabilecek her şey, şehirde toplanır ve yoğunlaşır. Kentleşmenin artması özellikle uluslararası ulaşım ile birleşen dünya nüfusu, beraberinde şunu getiriyor: Covid'de olduğu gibi, dünya üzerinde bir yerde küçük bir salgın başladığında, bu salgın çok hızlı ve geniş bir şekilde, özellikle hava yoluyla yayılabiliyor. Virüsler bir sınırdan diğerine geçiyor. Hayvandan insana bulaşabiliyor. Coğrafî sınırları, devletleri, fakir-zengin sınıf ayırımını aşıyor. Çünkü, küresel bir mikrobiyal ekosistemde yaşıyoruz." 2
Sağlıcakla kalın.
Dipnotlar:
1- 18. Söz, 2. Nokta
2- 22-28 Kasım 2024 Oksijen Gazetesindeki röportaj.