Üstâdımız Bediüzzaman Said Nursî’nin, İttihâd-ı İslâm Mefkûresi noktasında, şu az sayıda bulunan mümtaz “selefleri” arasında zikrettiği, Tanzîmat Dönemi itibariyle “Vatan ve de Hürriyet” kavramlarının telif hakkı da kendisine ait olan, hem de bu iki vazgeçilmez kavramın en baş müdâfii bulunan meşhur şâirimiz Nâmık Kemâl,
2. Abdülhamit Dönemi ve İcraatları noktasında, öncelikle bir siyasî durum değerlendirmesi ile hemen bir siyasî duruş sergilemiş ve tespitini de, şu son derece veciz, hem de anlamlı meşhûr Hürriyet Kasîdesi’nin başındaki ve devamındaki şu dizelerine, erbabına malûm olduğu üzere, hiç kuşkuşuz “darb-i mesel”e bâliğ olacak düzeyde gayet ustaca şöylece dökmüştür:
Görüp ahkâm-ı asrı, münharif, sıdk u selâmetten
Çekildik, izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten..
Usanmaz kendini insan bilenler, halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazlûma el çekmez iânetten..
Hakîr olduysa millet, şânına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr ü kıymetten..
Biz ol ulvî nihâdânız ki, meydân-ı hamiyetde
Bize hâk-i mezâr ehven gelir, hâk-i mezelletten..
Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idraki kaldır, muktedirsen, âdemiyetten..
***
2008’deki Kıbrıs ziyaretimizde uğradığımız Gâzi Mağûsa’da, daha öncesinde haberdar olmadığımız bir süprizle karşılaşmıştık.

Nâmık Kemâl’in Gâzi Mağûsa’da 38 ay hapis yattığı zindandan bir görüntü.
Merhum Vatan ve Hürriyet Şâirimiz, ilk kez 1 Nisan 1873’te sahnelenen Vatan Yahut Silistre eserinde, devrin idarecilerini dolaylı eleştirdiğinden dolayı ve sonrasında yaşanan bazı asayişi muhil hareketler bahane edilerek -sonradan, müzeye çevrildiğini öğrendiğimiz- tam 38 ay (yani 3 seneyi mütecaviz) sürgün, hem de hapis yattığı meşhur şu zindanı ile, şâirimiz, sanki canlı, o an orda yatıyormuşçasına, o çileyi hâlen çekiyormuşçasına tecessüden ve taşahhusen, öylece buruk bir tahassüs ile izlemiş, inceden inceye incelemiştik.. Hemen üst kısmında, oradayken yazmış olduğunu sandığımız, baş ucuna bir serlevha olarak, tarihe tanıklık etsin diye adeta talîk edilmiş şu cesaret, celâdet, hem de şehâmet timsâli o ateşîn ifadesi ile birlikte:
Zâlim olsa ne rütbe bî-pervâ
Yine bünyâd-ı zulmü biz yıkarız!
Merkez-i hâke atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız!
Teşrîh
Şu “Zâlim”, bize karşı olan şu zulmünde ne derece kararlı, amansız ve de şedîd olsa da
Biz, yine de bu zulmün binasını, hem de ta en temelinden yıkar atar, hâk ile yeksân ederiz!
Şâyet “Yer”in ta en merkezine, arzın şu çekirdeğine, en “derinine” atsalar da dünyanın bizi
Tıpkı, mukavemetsûz en büyük bir bomba gibi, biz, -biiznillah- onu patlatır da yine de fırlar dışa çıkarız!..