ALTINCI SÖZ
– (...)Mü’min Cennet’e lâyık ve kâfir Cehennem’e muvâfık [uygun] bir mahiyet kesb eder. Ve onların her biri öyle bir kıymet almalarının sebebi, mü’min, imanıyla Hâlık’ının emânetini O’nun nâmına ve izni dairesinde istimâl etmesidir. Ve kâfir, hıyânet edip nefs-i emmâre [kötülüğü teşvik eden nefis] hesabına çalıştırmasıdır. (s. 51.)
*
– (...)Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir; harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i İlâhiye [Allah’ın emirleri] ise hafiftir, azdır... Allah’a abd [kul] ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki ta’rif edilmez. Vazife ise yalnız bir asker gibi Allah nâmına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Ve izni ve kànunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse istiğfar etmeli: “Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabûl et. Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emin kıl. Âmin...” demeli ve O’na yalvarmalı. (s. 52.)
YEDİNCİ SÖZ
– (...)Bütün vâlidelerin şefkatleri ancak bir lem’a-i tecelli-i rahmettir [Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin tecellisinin bir parıltısıdır]. (s. 57.)
*
– (...)O uzun ve karanlıklı ebedü’l-âbâd [ahiret] yolunda zâd [azık] ve zahire [gıda malzemeleri], ışık ve Burak ancak Kur’ân’ın evâmirini [emirlerini] imtisâl [uygulama] ve nevahisinden [yasaklarından] içtinap [kaçınma] ile elde edilebilir. Yoksa fen ve felsefe, san’at ve hikmet o yolda beş para etmez—onların ışıkları kabrin kapısına kadardır... (s. 57.)
SEKİZİNCİ SÖZ
- (...)Bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak, her şeyin hâlıkına [yoktan yaratan Allah’a] has ve Kadîr-i külli Şey’e [her şeye gücü yeten Allah’a] mahsus bir nişandır, bir âyettir... (s. 68.)
*
– Her kim hayat-ı fâniyeyi [geçici dünyâ hayatını] esas maksat yapsa, zâhiren [görünüşte] bir cennet içinde olsa da mânen cehennemdedir. Ve her kim hayat-ı bâkiyeye [sonsuz âhiret hayatına] ciddî müceveccih ise saadet-i dâreyne [hem dünyâ hem âhiret saadetine] mazhardır. Dünyâsı ne kadar fenâ ve sıkıntılı olsa da dünyâsını Cennet’in intizar [bekleme] salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder... (s. 69.)
DOKUZUNCU SÖZ
– Nasıl ki insan şu âlem-i kebirin [büyük âlemin] bir misâl-i musağğarıdır [küçültülmüş örneğidir]. Ve Fatiha-i Şerife şu Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın [şânı yüce Kur’ân’ın] bir timsâl-i münevveridir [nurlu örneğidir]. Namaz dahi bütün ibâdatın [ibâdetlerin] envâını [çeşitlerini] şâmil [içine alan] bir fihriste-i nurâniyedir [nurlu listedir]. Ve bütün esnâf-ı mahlûkatın [yaratılmışların cinslerinin] elvan-ı ibâdetlerine [değişik kulluk vazifelerine] işâret eden bir harita-i kudsiyedir [kudsî haritadır]...
——-
(*) Bediüzzaman Said Nursî, Risâle-i Nur Külliyatından Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, Temmuz 2016.