Mantık aklın kurallarıdır ve akıl da insanlara İlâhî bir lütuftur. Her peygamber manevî yönü ile toplumları irşat ettiği gibi aynı zamanda her bir peygamber bir veya birkaç fennin nihaî hudutlarını çizmiştir.
İnsanlığın ve peygamberlerin gelişiyle aklî ilimler de gelişti. Sonra insanlar bu ilme pek çok şeyler ekleyerek geliştirdiler. Bütün ilimler, fikirlerin katılımı ile gelişir tekâmül eder.
Mantık ilmi hakkında tarihte pek çok çalışmalar yapılmıştır. Aristo mantık kitaplarının ilki olan Kategoriler’in anlaşılması için çeşitli giriş kitapları yazmıştır. Ebheri’nin kaleme aldığı kısa bir giriş kitabı olan İsaguci, yıllarca medreselerde ders kitabı olarak okutuldu. Cezayirli mantık, matematik ve astronomi âlimi Ahdar’i 15. yüzyılda bu kitabı şiir şeklinde kaleme aldı ve Süllem ül Münevrak (Nurlu Merdiven) ismini koydu. Bediüzzaman da bu kitabı Kızıl İcaz adı altında şerh etti. Bediüzzaman’ın şerhi, müstakil şaheser bir mantık kitabı mahiyetindedir. Mantık âlimleri eski mantık ilminin bu zamana kâfi gelmediğini gördüğünden alet ilmini yani deneysel ilim olmadan mantığın noksan kalacağını düşündüler. Bunun için mantık ilmi içine deneysel ilimleri de yerleştirdiler.
Anladığıma göre Bediüzzaman, Allah’ın gerçek isimlerinin gölgeleri, kâinatın aklı mahiyetinde bulunan bütün fen ilimlerini ve matematiği mantığın içine yerleştirerek kemale erdirdi. Bu zamanda mükemmel bir Arapça, belâgat gibi ilimlerin yanında dinî metinleri açıklamak için mutlaka matematik ve fen bilimlerini (mantık) bilmek lâzım diyor. Bunlar olmadan dini metinler (müteşabih âyet ve hadisler) açıklanamaz, aksi halde hurafe şeklinde kalırlar. Gazali, mantık bilmeyenin ilmine güvenmem derken sanki Bediüzzaman da matematik ve fen bilimlerini bilmeyenin dinî meselelerdeki yorumlarına güvenmem demek istiyor. Kur’ân, Peygamberimize (asm) ‘insanları uyar’ diyor. O halde talimi esma ile manevî olarak insanların fıtratlarına yerleştirilmiş olan potansiyeli, matematik ve fenlerle techiz edilmiş mantık ilmi uyar, demek istiyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Batıda son yıllarda fark edilip yaygınlaşan akıl yürütme yöntemlerini Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerinde kullanabilmesi son derece hayret verici bir keşiftir. Aklı din ve varoluş bilimlerinde kullanması Bediüzzaman Said Nursî’nin sıra dışı özelliğidir” diyor.
Bediüzzaman mantık ilmini anlatırken bunun kişilere göre ayrı ayrı hüküm alacağını söyler. Fıkıhta bir misal vardır, suyun helâlliği haramlığı kişilere göre farklılık gösterir. Çok kan kaybetmiş hastaya su verilmez, çünkü su ile kan aynı yoğunlukta olmadığından, suyu içine çeken kan hücreleri şişer ve parçalanır, insan da ölür. Diyaliz hastaları, kandaki kirli suyu normal yollarla dışarı atamadığından bu çeşit insanlara su mekruhtur az içmeliler. Oruçlu insan oruçlu olduğu gün boyunca su içemez. Çalışan ve sıhhatli insana su helâldir afiyetle içsin vs. Aynen bunun gibi mantığın öğrenilmesinde ki hüküm kişilere göre farklıdır. “Mantık ilmi öğrenmek menduptur (tavsiye edilen); çünkü mantık ilmi tamamlayıcıdır. Mantık ilmi öğrenmek mekruhtur; çünkü akılları karıştırır. Yine mantık ilmi öğrenmek mübahtır; çünkü bir ilmi bilmek bilmemekten hayırlıdır. Yine mantık ilmi öğrenmek farzı kifayedir; çünkü mantık akaidi techiz (süsler) eder. Yine mantık ilmini öğrenmek, gerekli alt yapıya sahip olmayanlar için haramdır. Hususî konuşmak gerekirken tamim (umumîleştirmek) ve kayıt koymak icabederken mutlak konuşmanın zararı ne kadar büyüktür; bu yüzden birbirlerine kardeş olan fikirler birbirine düşman haline gelir.” (Kızıl İcaz)
Mantık ilmi İslâm’dan binlerce yıl önce bulunmuş zaman içinde geliştirilmiştir. Bu ilmin en önemli özelliği olay veya konular arasında kıyas yapma tekniğine dayanır ve bunu Bediüzzaman Risalelerde çokça kullanır. Günümüzde her ilmin bir usûlü, yani metodolojisi vardır. Tefsir usûlü, hadis usûlü vs. Her ilim kendi usûlü ile açıklanır. Bediüzzaman’ın yazdığı Muhakemat, Kızıl İcaz gibi kitaplar Kur’ân ve Risale-i Nur’u anlamak için birer mantık ve usûl (metodoloji yani yöntem bilimi) kitaplarıdır. Bunlar anlaşılmadan konular tam kavranmaz. Risale-i Nur, hicri 7. Asır ile 13. Asır arasında ki dönemin bir hülâsası, özet ve çekirdeğidir. Kur’ân’ın manevî bir tefsiridir. Kelimeler ve konular ilk başta çok basit ve sade gibi görünür, fakat altlarında çok derin hakikatler vardır. İhtilâfa düşmemek için bu mantık ve usûl ilmini anlamamız lâzımdır. Bunları da anlamamız için bu ilmî eserler bir ilmî heyet tarafından bizim anlayacağımız seviyeye indirilmeli.
Bediüzzaman sathî nazar, muhali mümkün görür der. Konulara yüzeysel bakmak sathî nazardır, anlatılanlar yüzeysel kalır tesir etmez. Bediüzzaman dini anlatan kişi koyun gibi olmalı kuş gibi olmamalı, koyun yavrusuna halis süt verir, kuş ise hazmedilmemiş kusmuğunu verir, koyun olmak için matematik ve fenlerle techiz edilmiş bir mantık ve usûl ilmini bilmek gereklidir.