Aslında, bugünkü makalemiz bu değildi. Bugünkü makaleyi bitirip, son kontrolünü de yapıp, gazeteye yollamak üzereydim ki, 8 Ocak Cumartesi günü ortaya çıkan bir hadise, bizi bu mevzuuyu yazmaya sevk etti.
Bundan, onbeş yirmi sene evvel bilmediğimiz bir teknoloji mahsulü, sosyal medya dedikleri şey zuhur etti. Akıllı telefonu olanlar, ister istemez, bunların birçoğuna dâhil olmaya başladı. “WhatsApp” isimli, mesajlaşma programını kullananlar bayağı çoğaldı. Hele, bir de bunların üzerinden hem sesli, hem resimli görüşmeler de ücretsiz olunca, insanlar, dünyanın her tarafında bu ve bunun gibi sistemleri kullanmaya başladı.
İşte, bahsettiğimiz tarihte, sosyal medyada, haber sitelerinde ve şahsî mesajlaşmalarda, WhatsAppın, kullanıcılarının bütün bilgilerini ele geçireceği, hem de banka hesapları gibi can alıcı noktalara teması dillendirilince, kullanıcılar, bir anda buradan kaçmaya başladı. Zannedersiniz, sel geliyor, büyük bir kaçış. “Hurraaaa!!” nereye? Başka muadil bir sisteme… Sanki onların akıbetinin ne olacağı belliymiş gibi. En çok da, Rus malı olan “Telegram”a taşınmalar patlak verdi. Sağolsun, bu işlerden anlayan arkadaşlarımıza sorduk. Onlar da, “Signal” denilen bir programın daha ehven olduğunu söylediler. Neyse, öyle veya böyle. Herkes bir şey söylüyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Bizim esas bahsedeceğimiz şey, bu panik havasındaki kaçış.
Hele, insanların hâline bakın yahu… Bir dünyevî şeyden, daha tehlikesi de tam belli olmadan, nasıl da kaçıyorlar öyle, öbek öbek. Büyük bir selin ihbarını almışlar gibi. İnsanların aklına şaşmak lâzım. Belli olmayan bir zandan, böylesine tabana kuvvet kaçan insanlar, nedendir acaba, kendilerinin mutlak akibetiyle sonuçlanacak olan; Cennet veya Cehennemî hâllerden bîgâne kalıyorlar? Kendilerini, “kayıt altına alacaklarmış”. Korku bu. Peki, Rabbimiz, Kur’ân’da, Kirâmen ve Kâtibin meleklerinin, bizim her âmelimizin, her işimizin kaydedildiğini zikretmiyor mu? Bizler, buna karşı ne tedbir alıyoruz? Bir senedir, başımızdan eksik olmayan virüs sebebiyle, insanların pat pat serî bir şekilde ölüp, bizlerin de her an öleceğimiz hakikatinin ihtarı olan bu hadiseleri göre göre ne yapıyoruz? Kendimize çeki-düzen verip, bu dünyanın fânî olduğunu idrak edip, bâkî âleme karşı hazırlıklı olabiliyor muyuz? İşte, esas düşünülecek, kaçılacak şey bu.