Said Nursi, Ramazan Risalesinin Yedinci Nüktesinde orucun dünyaya uhrevî ziraat ve ticaret için gelen insanın manevi kazancına bakan hikmetlerinden söz ederken şunu söylüyor: “Ramazan-ı Şerif adeta âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gayet münbit bir zemindir. Ve neşvünemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır. Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resmi geçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir.”1
Görüldüğü gibi müellif burada Ramazan-ı Şerif ayının bereketini dört ayrı benzetmeyle sunuyor: a) Ramazanın ahiret ticareti için kârlı bir meşher ve pazar olması, b) ahirete yönelik ürün almak için verimli bir toprak olması, c) amellerin boy atıp gelişmesi için nisan yağmuru olması, d) Rabbimizin saltanatına karşı insanın resmi geçit yapmasına imkan sağlayan kutsi bir bayram olması.
Dünyadaki gaye ve görevimizi, Ramazanın faziletini, orucun Allah katındaki değerini düşündüğümüzde bu benzetmelerin ne kadar yerinde olduğunu anlıyoruz. Zira bazı ayet ve hadsilerin anlamından yola çıkılarak “bu dünya ahiretin tarlasıdır2” denilmiştir. Mümin dünyada eken, ahirette biçendir. Ahiret dünyada ektiklerimizin elimize geleceği yerdir. Dünyada ebedi hayatı için gayret göstermeyenler, ekip dikmeyenler, ibadet ve itaatte geri kalanlar ahirette, “yazın gölge hoş, kışın çuval boş” ata sözünün kapsamına gireceklerdir.
Bizim açımızdan günlük rutinimizi değiştirdiği için bazı küçük külfetler taşısa bile Ramazanın bereketi sahura kalkmakla başlıyor. O seher vakti, sadece midemize yiyecek ve içecek ikmali yaptığımız zaman dilimi değil, Allah’ın rahmetiyle nüzul buyurduğu paha biçilmez zamandır. Gündüz vakti her anı ibadetle geçen eşsiz bir kâr ve kazanç vesilesidir. İftar vakti yine ilahî rahmet ve keremin sadece sofraları değil gönülleri sarıp kuşattığı emsalsizi dakikalardır. Nihayet oruç bire on veya bire yüz sevabın verileceği ibadet değil, karşılığını ancak Allah’ın ihsan edeceği derecesiz bir kulluk tablosudur. Nitekim kutsi hadiste şöyle buyrulmuştur: “Adem oğlunun her ameli kendinedir. Oruç hariç; o benim içindir ve onun mükafatını ancak ben veririm.”3
Her ay, her hafta ve her gün ahiret hayatımıza iman ve salih amel olarak güzel ürünler, güzel neticeler gönderiyoruz ama Ramazan ayı bu ürünleri ve neticeleri kat kat artıran bir kıymet taşıyor. Kazanca kazanç, berekete bereket ekliyor. Bir açıdan bakınca tınlı yahut humuslu toprak gibi. Bire yüzlerce tane veriyor. Başka bir açıdan bakınca amellerimiz canlandırıyor, filizlendiriyor, dal budak salmasına vesile oluyor. Tıpkı nisan yağmurları gibi. Diğer taraftan metinde ifade edildiği üzere, bu mübarek ay, bütün ehli imanın ilahî emri kuşandıkları yüksek ubudiyetle adeta resmi geçit yapan kutsi bir bayram niteliği taşıyor.
İşte böyle karlı, kazançlı ve ulvi bir ayı değerlendirmeyenler dünyada huzur ve saadetten mahrum kaldıkları gibi ahirette de hüsrana düşmeyi hak ediyorlar.
Dipnotlar:
1- Mektubat (İstanbul 2020, YAY), s. 399.
2- Bu söze kaynaklık eden hadislerden örnek olarak bk. Nesâî, “Cenâiz”, 50.
3- Buhari