"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Başka yerde bir mahkeme-i kübra var

Risale-i Nur'dan
17 Ağustos 2024, Cumartesi
Gel, hadd ü hesabı olmayan delâil içinde, On İki Suret ile sana göstereceğim ki, bir mahkeme-i kübra var, bir dâr-ı mükâfat ve ihsan ve bir dâr-ı mücâzât ve zindan var.

Ve bu memleket her gün bir derece boşandığı gibi, bir gün gelir ki bütün bütün boşanıp harap edilecek.

BİRİNCİ SURET

Hiç mümkün müdür ki, bir saltanat, bahusus böyle muhteşem bir saltanat, hüsn-ü hizmet eden mutîlere mükâfatı ve isyan edenlere mücâzâtı bulunmasın. Burada yok hükmündedir.

Demek, başka yerde bir mahkeme-i kübra vardır.

İKİNCİ SURET

Bu gidişata, icraata bak! Nasıl en fakir, en zayıftan tut, tâ herkese mükemmel, mükellef erzak veriliyor, kimsesiz hastalara çok güzel bakılıyor. Hem gayet kıymettar ve şahane taamlar, kaplar, murassa nişanlar, müzeyyen elbiseler, muhteşem ziyafetler vardır.

Bak, senin gibi sersemlerden başka herkes vazifesine gayet dikkat eder, kimse zerrece haddinden tecavüz etmez. En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevazıâne bir havf ve heybet altında hizmet eder.

Demek, şu saltanat sahibinin pek  büyük bir keremi, pek geniş bir merhameti var; hem pek büyük izzeti, pek celâlli bir haysiyeti, namusu vardır. Hâlbuki kerem ise in’am etmek ister; merhamet ise, ihsansız olamaz; izzet ise, gayret ister; haysiyet ve namus ise, edepsizlerin te’dibini ister.

Hâlbuki şu memlekette o merhamet, o namusa lâyık binden biri yapılmıyor. Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar.

Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.

ÜÇÜNCÜ SURET

Bak, ne kadar âlî bir hikmet, bir intizamla işler dönüyor. Hem ne kadar hakikî bir adalet, bir mizanla muameleler görülüyor.

Hâlbuki hikmet-i hükûmet ise, saltanatın cenah-ı himayesine iltica eden mültecilerin taltifini ister; adalet ise, raiyetin hukukunun muhafazasını ister. Tâ hükûmetin haysiyeti, saltanatın haşmeti muhafaza edilsin.

Hâlbuki şu yerlerde o hikmete, o adalete lâyık binden biri icra edilmiyor. Senin gibi sersemler, çoğu ceza görmeden buradan göçüp gidiyorlar.

Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.

Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 68

LÛ­GAT­ÇE:

dâr-ı mücâzât: ceza yeri.

dâr-ı mükâfat ve ihsan: ödül ve ikram yeri.

delâil: deliller, işaretler.

havf: korku.

in’am: nimet verme, iyilik yapma.

mahkeme-i kübra: ahiretteki büyük mahkeme.

murassa: süslü.

mutî: itaat eden, emre uyan.

mücâzât: ceza.

taam: yiyecek, aş.

zillet: perişanlık, zavallılık, kötü durum.

Okunma Sayısı: 1382
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    18.8.2024 22:54:06

    "Bak, senin gibi sersemlerden başka herkes vazifesine gayet dikkat eder, kimse zerrece haddinden tecavüz etmez. En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevazıâne bir havf ve heybet altında hizmet eder." Evet sorun insanda vesselâm.

  • Necati

    17.8.2024 13:27:22

    Allah Bediüzzaman hazretlerin den milyonlarca razı olsun. Bu hakikatleri bilmek ve inanmak sayesinde ancak bu kadar zulüm ve haksızlıklara dayanabiliyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı