"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cezalar, adalet-i İlâhî namına olmalı

Risale-i Nur'dan
06 Ekim 2018, Cumartesi
Emr-i İlâhî ile olmadığından, o cezalar adalet değil. Abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi battal olur, bozulur. Demek, hakikî adalet ve tesirli ceza odur ki Allah’ın emri namıyla olsun. Yoksa tesiri yüzden bire iner.

(Dünden devam)

“Bizde bir hırsız elini başkasının malına uzattığı dakikada, hadd-i şer’înin icrasını tahattur eder, Arş-ı İlâhîden nazil olan emir hatırına gelir. İmanın hassası ile, kalbin kulağı ile, kelâm-ı ezelîden gelen ve hırsız elinin idamına hükmeden ‘Hırsız erkeğin ve hırsız kadının ellerini kesin.’ [Mâide Sûresi: 38.] âyetini hissedip işitir gibi, iman ve itikadı heyecana ve hissiyat-ı ulviyesi harekete gelir. Ruhun etrafından, vicdanın derin yerlerinden, o sirkat meyelânına hücum gibi bir hâlet-i ruhiye hâsıl olur. Nefis ve hevesten gelen meyelân parçalanır, çekilir. Git gide o meyelân bütün bütün kesilir. Çünkü yalnız vehim ve fikir değil, belki manevî kuvveleri, akıl, kalp ve vicdan, birden o hisse, o hevese hücum eder. Hadd-i şer’îyi tahattur ile ulvî zecir ve vicdanî bir yasakçı, o hissin karşısına çıkar, susturur.

“Evet, iman kalpte, kafada daimî bir manevî yasakçı bıraktığından, fena meyelânlar histen, nefisten çıktıkça ‘Yasaktır!’ der, tard eder, kaçırır.

“Evet, insanın fiilleri kalbin, hissin temayülâtından çıkar. O temayülât, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeye çalışır; daha, kör hisler onu yanlış yola sevk edip mağlûp etmez.

Elhâsıl: Had ve ceza emr-i İlâhî ve adalet-i Rabbaniye namına icra edildiği vakit, hem ruh, hem akıl, hem vicdan, hem insaniyetin mahiyetindeki lâtifeleri müteessir ve alâkadar olurlar. İşte bu mana içindir ki elli senede bir ceza, sizin her gün müteaddit hapsinizden ziyade bize fayda veriyor. Sizin adalet namı altındaki cezalarınız, yalnız vehminizi müteessir eder. Çünkü biriniz hırsızlığa niyet ettiği vakit, millet, vatan maslahatı ve menfaati hesabına cezaya çarpılmak vehmi gelir. Yahut insanlar eğer bilseler, ona fena nazarla bakarlar. Eğer aleyhinde tebeyyün etse, hükûmet de onu hapsetmek ihtimali hatırına geliyor. O vakit yalnız kuvve-i vâhimesi cüz’î bir teessür hisseder. Hâlbuki nefis ve hissinden çıkan, hususan ihtiyacı da varsa, kuvvetli bir meyelân galebe eder. Daha o fenalıktan vazgeçmek için o cezanız fayda vermiyor. Hem de emr-i İlâhî ile olmadığından, o cezalar da adalet değil. Abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi battal olur, bozulur. Demek, hakikî adalet ve tesirli ceza odur ki Allah’ın emri namıyla olsun. Yoksa tesiri yüzden bire iner.

“İşte bu cüz’î sirkat meselesine sair küllî ve şümullü ahkâm-ı İlâhiye kıyas edilsin. Tâ anlaşılsın ki saadet-i beşeriye, dünyada adalet ile olabilir. Adalet ise doğrudan doğruya Kur’ân’ın gösterdiği yol ile olabilir.”

Hikâyenin hülâsası bitti.

“Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlâhiye namına ve hakaik-ı İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve manevî kıyametler başlarına kopacak; anarşilere, Ye’cüc ve Me’cüclere teslim-i silâh edecekler” diye kalbe ihtar edildi.

Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 265

Lûgatçe:

adalet-i Rabbaniye: Her şeyin sahibi olan ve her şeyi terbiye ve idare eden Allah’ın adaleti.

ahkâm-ı İlâhiye: İlâhî hükümler.

anarşi: Terör, kargaşa, hiçbir otorite tanımayarak isyan etme.

Arş-ı İlâhî: İlâhî makam, İlahî kudret ve saltanatın görünüp belirdiği yer.

battal: İşe yaramaz, boş, hükümsüz.

had: Şeriatça bir kısım suçlara verilen ceza, yaptırım.

hadd-i şer’î: Şeriatça bir kısım suçlara verilen ceza.

hakaik-ı İslâmiye: İslâmın hakikatleri.

hissiyat-ı ulviye: Yüksek hisler, yüce duygular.

hülâsa: Özet.

ihtisasat: Duymalar, hissetmeler; duygulanmalar.

ihtiyacat: İhtiyaçlar.

kelâm-ı ezelî: Ezelî söz, Allah’ın sözü.

kuvve: Güç, kuvvet; kabiliyet, duygu.

kuvve-i vâhime: Vehim ve hayal duygusu, kuruntu duygusu.

lâtife: Duygu.

maslahat: Fayda, yarar; dirlik düzenlik.

meyelân: Meyletme, yönelme.

müteaddit: Birçok, türlü türlü, çeşitli.

nazil olan: Nüzul eden, yukarıdan aşağıya inen.

saadet-i beşeriye: İnsanlığın saadeti, mutluluğu.

sirkat: Hırsızlık, çalma.

şümullü: Kapsamlı.

tebeyyün etmek: Belli olmak, meydana çıkmak, görünmek.

temayülât: Meyiller, eğilimler.

vehim: Hayalde tasarlanan yanlış ve yersiz düşünce.

Ye’cüc ve Me’cüc: Kur’ân’da bahsi geçen ve ortalığı fitne ve anarşiye verecek olan bir topluluğun adı.

zecir: Önleme, yasaklama.

 

Okunma Sayısı: 1878
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı