(Dünden devam)
Âşiren: Bir yolda dokuz ihtimal-i helâket, tek bir ihtimal-i necat varsa, hayatından vazgeçmiş mecnun bir cesur lâzım ki, o yola sülûk etsin. Şimdi, yirmi dört saatten bir saati işgal eden farz namaz gibi zaruriyat-ı diniyede yüzde doksan dokuz ihtimal-i necat var. Yalnız gaflet ve tembellik haysiyetiyle, bir ihtimal zarar-ı dünyevî olabilir. Halbuki feraizin terkinde doksan dokuz ihtimal-i zarar var. Yalnız gaflet ve dalâlete istinad, tek bir ihtimal-i necat olabilir. Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve feraizin terkine ne bahane bulunabilir? Hamiyet nasıl müsaade eder?
Bahusus, bu güruh-u mücahidîn ve bu yüksek meclisin ef’ali taklit edilir. Kusurlarını millet ya taklit veya tenkit edecek; ikisi de zarardır. Demek, onlarda hukukullah, hukuk-u ibâdı da tazammun ediyor. Sırr-ı tevatür ve icmaı tazammun eden hadsiz ihbaratı ve delâili dinlemeyen ve safsata-i nefis ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla hakikî ve ciddî iş görülmez.
Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek. Şu Meclis-i Âlînin şahsiyet-i maneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, mana-yı saltanatı deruhde etmiştir. Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilâfeti dahi vekâleten deruhde etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hâcât-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiye, mana-yı hilâfeti tamamen kabul ettiğiniz isme ve lâfza verecek. O manayı idame etmek için, kuvveti dahi verecek. Halbuki, Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarîkıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı asâya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı asâ ise “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın. (Âl-i İmran Suresi: 103)” ayetine zıttır. Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir. Ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezaifi deruhde edebilir. Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur; eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduddur, cemaatin ise gayr-i mahduddur.
Hârice karşı kazandığınız iyiliği, dâhildeki fenalıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslâm’ın şeairini tahrip ediyorlar. Öyle ise zarurî vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir. Yoksa şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır. Şeairde tehavün, zaaf-ı milliyeti gösterir. Zaaf ise düşmanı tevkif etmez, teşcî’ eder.
“Hasbünallahu ve ni’me’l-vekil. Ni’me’l-mevlâ ve ni’me’n-nasîr.” [Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173). O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır. (Enfal Suresi: 40.)]
Mesnevî-i Nuriye, Hubab, s. 112-115