Mİ’RACIN MEYVELERİ
Üçüncü Meyve
Saadet-i ebediyenin definesini görüp, anahtarını alıp getirmiş, cin ve inse hediye etmiştir. Evet, Mi’rac vasıtasıyla ve kendi gözüyle Cenneti görmüş ve Rahman-ı Zülcemal’in rahmetinin bâkî cilvelerini müşahede etmiş ve saadet-i ebediyeyi kat’iyen, hakka’l-yakîn anlamış, saadet-i ebediyenin vücudunun müjdesini cin ve inse hediye etmiştir ki; bîçare cin ve ins, kararsız bir dünyada ve zelzele-i zeval ve firak içindeki mevcudatı, seyl-i zaman ve harekât-ı zerrat ile adem ve firak-ı ebedî denizine döküldüğü olan vaziyet-i mevhume-i canhıraşânede oldukları hengâmda şöyle bir müjde ne kadar kıymettar olduğu ve idam-ı ebedî ile kendilerini mahkûm zanneden fânî cin ve insin kulağında öyle bir müjde ne kadar saadetaver olduğu tarif edilmez. Bir adama idam edileceği anda, onun affıyla, kurb-u şahanede bir saray verilse, ne kadar sürura sebeptir. Bütün cin ve ins adedince böyle sürurları topla, sonra bu müjdeye kıymet ver.
Dördüncü Meyve
Rü’yet-i cemalullah meyvesini kendi aldığı gibi, o meyvenin her mü’mine dahi mümkün olduğunu, cin ve inse hediye getirmiştir ki; o meyve ne derece leziz ve hoş ve güzel bir meyve olduğunu bununla kıyas edebilirsin. Yani, her kalp sahibi bir insan, zîcemal, zîkemâl, zîihsan bir zatı sever. Ve o sevmek dahi, cemal ve kemâl ve ihsanın derecatına nisbeten tezâyüd eder, perestiş derecesine gelir, canını feda eder derecede muhabbet bağlar. Yalnız bir defa görmesine, dünyasını feda etmek derecesine çıkar. Hâlbuki bütün mevcudattaki cemal ve kemâl ve ihsan, Onun cemal ve kemâl ve ihsanına nisbeten, küçük birkaç lemaatın güneşe nisbeti gibi de olmaz. Demek, nihayetsiz bir muhabbete lâyık ve nihayetsiz rü’yete ve nihayetsiz bir iştiyaka elyak bir Zat-ı Zülcelâl-i Velkemâl’in saadet-i ebediyede rü’yetine muvaffak olması ne kadar saadetaver ve medar-ı sürur ve hoş ve güzel bir meyve olduğunu insan isen anlarsın.
Sözler, 31. Söz, s. 656
LÛGATÇE:
adem ve firak-ı ebedî: ebedî yokluk ve ayrılık.
hakka’l-yakîn: yaşayarak kesin ve şüphesiz olarak bilmek, bilginin en kesin hâli.
kurb-u şahane: padişaha yakınlık, komşuluk.
rü’yetullah: Allah’ı görmek.
rü’yet-i cemalullah: Allah’ın cemalinin görülmesi, müşahede edilmesi.
saadet-i ebediye: ebedî, sonsuz mutluluk, bahtiyarlık.
saadetaver: saadet verici, mutluluk veren.
seyl-i zaman: akıp giden zaman, zamanın akışı.
tezayüd: artma, çoğalma.
vaziyet-i mevhume-i canhıraşâne: yürek parçalayıcı olan hayalî durum.
Zat-ı Zülcelâl-i Velkemâl: celâl, büyüklük ve en mükemmel sıfatların sahibi Yüce Zat, Allah.
zelzele-i zeval ve firak: sona erme, yok olma ve ayrılığın sarsıntısı.
zîcemal: güzellik sahibi.