Birinci Nükte İsm-i Kuddüs’ün bir nüktesine dairdir.
Bu Kuddüs Nüktesi, Otuzuncu Söz’ün Zeylinin Zeyli olması münasiptir.
[“Yeri de döşeyip düzenledik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.” (Zariyat Suresi: 48)] ayetinin bir nüktesi ve bir İsm-i A’zam veyahut İsm-i A’zam’ın altı nurundan bir nuru olan Kuddüs isminin bir cilvesi, Şaban-ı Şerif’in âhirinde, Eskişehir Hapishanesinde bana göründü. Hem mevcudiyet-i İlâhiyeyi kemal-i zuhurla, hem vahdet-i Rabbaniyeyi kemal-i vuzuhla gösterdi. Şöyle ki, gördüm:
Bu kâinat ve bu küre-i arz, daim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Halbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler müzahrefatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafında teraküm ediyorlar. Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse, içinde durulmaz; insan onda boğulur.
Halbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i arz o derece pak, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksızdır ve ufunetsizdir ki, bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfî bir kir bulunmaz. Zâhirî bulunsa da, çabuk bir istihale makinesine atılır, temizlenir.
Demek bu fabrikaya bakan Zat, çok iyi bakıyor. Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi bir Sahibi var ki, o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder. Ve o pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde müzahrefatı ve enkazından kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nisbetinde temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor.
Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir. Demek bu saray-ı âlemdeki paklık, safîlik, nuranîlik, temizlik, mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor. Ve eğer o daimî tathir ve süpürmek ve dikkatle bakmak olmasaydı, bir senede bütün hayvanların yüz bin milletleri arzın yüzünde boğulacaklardı. Ve semâvâtın fezasında tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvanatın başlarını, belki küre-i arzın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı, dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi bu vatan-ı dünyevîmizden kaçıracaklardı. Halbuki eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak, yalnız birkaç semavî taşlar düşmüşse de, hiç kimsenin başını kırmamış.
Lem’alar, 30. Lem’a, s. 596
LUGATÇE:
İsm-i A’zam: Cenab-ı Hakkın bin bir isminden en
büyük ve manaca diğer isimleri kuşatmış olanı.
İsm-i Kuddüs: Cenab-ı Hakkın kâinatta her şeyin temiz olmasını sağlayan, kusur ve noksanlıklardan uzak olan ismi.
küre-i arz: dünya, yer küre.
mevt: ölüm.
müzahrefat: süprüntüler, pislikler.
peyk: uydu.
tanzif: temizleme.
tathir: temizleme, paklama.
teraküm: birikme, yığılma.
vahdet-i Rabbaniye: terbiye ve idare edici
Allah’ın mutlak birliği.