"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kâinatta vahidiyet ve ehadiyet tecellîsi

Risale-i Nur'dan
29 Eylül 2024, Pazar
(Dünden devam)

Altıncı Fıkra: “Hışmetühû fî zâke... [ilâ âhir]” ibaresidir. Meali şudur ki:

Yani kâinatın heyet-i mecmuasında tezahür eden haşmet-i rububiyet, vahdaniyet-i İlâhiyeyi ispat edip gösterdiği gibi, zîhayatların cüz’iyatlarına mukannen erzaklarını veren nimet-i Rabbaniye dahi ehadiyet-i İlâhiyeyi ispat edip gösterir. Vahidiyet ise, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir. Ehadiyet ise, her bir şeyde Hâlık-ı Külli Şey’in ekser esması tecellî ediyor demektir. Meselâ güneşin ziyası, bütün zeminin yüzünü ihata ettiği haysiyetiyle, vahidiyet misalini gösterir. Ve her bir şeffaf cüzde ve su katrelerinde, güneşin ziyası ve harareti ve ziyasındaki yedi rengi ve bir nevi gölgesi bulunması, ehadiyet misalini gösterir. Ve her bir şeyde, hususan zîhayatta ve bilhassa her bir insanda, o Sâniin ekser esması onda tecellî ettiği cihetle, ehadiyeti gösterir.

İşte şu fıkra işaret eder ki kâinatta tasarruf eden haşmet-i rububiyet, o koca güneşi şu zemin yüzündeki zîhayatlara bir hizmetkâr, bir lâmba, bir ocak; ve koca küre-i zemini onlara bir beşik, bir menzil, bir ticaretgâh; ve ateşi her yerde hazır bir aşçı ve dost; ve bulutu süzgeç ve murdia; ve dağları mahzen ve ambar; ve havayı zîhayata enfas ve nüfusa yelpaze; ve suyu yeniden hayata girenlere süt emziren dâye ve hayvanata âb-ı hayat veren bir şerbetçi hükmüne getiren rububiyet-i İlâhiye, gayet vâzıh bir surette vahdaniyet-i İlâhiyeyi gösterir.

Evet, Hâlık-ı Vahid’den başka kim güneşi arzlılara musahhar bir hizmetkâr eder? Ve o Vahid-i Ehad’den başka kim havayı elinde tutar, pek çok vazifelerle tavzif edip rûy-i zeminde çevik çalâk bir hizmetkâr eder? Ve o Vahid-i Ehad’den başka kimin haddine düşmüştür ki ateşi aşçı yapsın ve kibrit başı kadar bir zerrecik ateşe binler batman eşyayı yuttursun? Ve hakeza, her bir şey, her bir unsur, her bir ecram-ı ulviye, o haşmet-i rububiyet noktasında Vahid-i Zülcelâl’i gösterir.

İşte celâl ve haşmet noktasında vahidiyet göründüğü gibi, cemal ve rahmet noktasında dahi nimet ve ihsan, ehadiyet-i İlâhiyeyi ilân eder. Çünkü zîhayatta ve bilhassa insanda, o derece sanat-ı camia içinde, hadsiz envâ-ı nimeti anlayacak, kabul edecek, isteyecek cihazat ve aletler vardır ki bütün kâinatta tecellî eden bütün esmasının cilvesine mazhardır. Âdeta bir nokta-i mihrakıye hükmünde, bütün Esma-i Hüsnayı birden mahiyetinin âyinesiyle gösterir ve onunla ehadiyet-i İlâhiyeyi ilân eder.

Mektubat, 20. Mektub, YAN-2024, s. 278

LÛ­GAT­ÇE:

ehadiyet: birlik, Allah’ın birliği, Allah’ın her bir şeyde birliğini göstermesi.

esma: isimler.

Hâlık-ı Külli Şey’: her şeyi yoktan yaratan, Allah.

haşmet-i rububiyet: Rablığın, idare ve terbiye ediciliğin haşmeti, heybeti, büyüklüğü.

mukannen: belli, belirli, zamanı veya niteliği belli.

vahdaniyet-i İlâhiye: İlâhî birlik, Allah’ın bir, tek olması.

vahidiyet: Allah’ın bütün kâinatı kaplayan birlik tecellîsi.

Okunma Sayısı: 1019
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı