Kur’ân, kalplere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır. Gıdanın tekrarı kuvveti arttırır. Tekrar etmekle daha me’lûf ve me’nus olduğundan, lezzeti artar.
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın i’caz ve belâgatine dair Lemaat namındaki eserimde izah edilen bazı lem’aları dinleyeceksin:
1. Kur’ân’ın okunuşunda yüksek bir selâset vardır ki, lisanlara ağır gelmez.
2. Büyük bir selâmet vardır ki, lâfzen ve manen hatadan sâlimdir.
3. Ayetler arasında büyük bir tesanüd vardır ki, kârgir binalar gibi, ayetleri birbirine dayanarak bünye-i Kur’âniyeyi sarsılmaktan vikaye ediyor.
4. Büyük bir tenasüb, tecâvüb, teavün vardır ki; ayetleri birbirine ecnebi olmadığı gibi, birbirinin vuzuhuna yardım, istizahına cevap veriyor.
5. Parça parça, ayrı ayrı zamanlarda nâzil olduğu halde, şiddet-i tenasübden, sanki bir defada nâzil olmuştur.
6. Esbab-ı nüzul ayrı ayrı ve mütebayin olduğu halde, şiddet-i tesanüdden, sanki sebep birdir.
7. Mükerrer mütefavit suallere cevap olduğu halde, şiddet-i imtizâc ve ittihaddan sanki sual birdir.
8. Müteaddit, mütegayir hâdisata beyan olduğu halde, kemal-i intizamdan sanki hâdise birdir ve bir hâdiseye cevaptır.
9. Tenezzülât-ı İlâhiye ile tabir edilen, muhatapların fehimlerine yakın ve münasip üslûplar üzerine nâzil olmuştur.
10. Bütün zaman ve mekânlarda gelip geçen insanlara tevcih-i kelâm ettiği halde, sühulet-i beyandan dolayı, sanki muhatap birdir.
11. İrşadın gayelerine îsâl için, tekrarları tahkik ve takriri ifade eder. Maahâzâ, tekrarları halel vermez, iadesi zevki izale etmez; tekerrür ettikçe misk gibi kokar.
12. Kur’ân, kalplere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır. Gıdanın tekrarı kuvveti arttırır. Tekrar etmekle daha me’lûf ve me’nus olduğundan, lezzeti artar.
13. İnsan maddî hayatında, her anda havaya, her vakit suya, her zaman ve her gün gıdaya, her hafta ziyaya muhtaçtır. Bunların tekerrürü, haddizatında tekerrür olmayıp, ihtiyaçların tekerrürü içindir. Kezalik, insan, hayat-ı ruhiyesi cihetiyle Kur’ân’da zikredilen bütün nevilere muhtaçtır. Bazı nevilere her anda muhtaçtır: هُوَ اللّٰهُ gibi. Çünkü ruh bununla nefes alıyor. Bazı nevilere her vakit, bazılarına her zaman muhtaçtır. İşte hayat-ı kalbiyenin ihtiyaçlarına binaen, Kur’ân, tekrarlar yapıyor. Meselâ, بِسْمِ اللّٰهِ hava-i nesimî gibi kalbi ve ruhu tatmin ettiğinden, kesret-i ihtiyaca binaen, Kur’ân’da çok tekrar edilmiştir.
14. Kıssa-i Mûsa gibi bazı hâdisat-ı cüz’îyenin tekrarı, o hâdisenin büyük bir düsturu tazammun ettiğine işarettir.
Hülâsa, Kur’ân hem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattir, hem şeriattır, hem sadırlara şifa, mü’minlere hüda ve rahmettir.
Mesnevî-i Nuriye, Habbe, s. 141
Lûgatçe:
belâgat: sözün etkili, güzel ve hitap edilen kimseye, içinde bulunulan duruma uygun düşecek şekilde söylenmesi.
esbab-ı nüzul: Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinin gelmesine sebep olan hâdiseler.
fehim: anlayış.
i’caz: mu’cizelik.
i’lem eyyühe’l-aziz: bil ki ey aziz.
îsâl: ulaştırma, eriştirme.
istizah: izahat isteme, açıklama isteme.
kârgir: taş veya tuğladan yapılmış.
lem’a: parıltı.
me’lûf: alışılmış, ülfet edilmiş.
me’nus: alışılmış, alışık, ünsiyet edilmiş.
mütebayin: birbirinden ayrı, zıt.
mütefavit: birbirinden farklı, çeşitli olan.
selâset: sözün akıcı olma hali, ifadedeki ahenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık.
sühulet-i beyan: anlatmada ve bildirmedeki kolaylık.
şiddet-i imtizâc ve ittihad: birliktelik ve uyumluluğun şiddeti; kuvvetli beraberlik ve uyum.
teavün: yardımlaşma, birbirine yardım etme.
tecâvüb: cevaplaşma, karşılıklı cevap verme.
tenasüb: uyma, uygunluk; lâfız ve mana itibarıyla birbirine uygun olma.
tesanüd: dayanışma.
vikaye: koruma, gözetme.