"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sünnet-i Seniyyeyi terk eden, edebi terk eder

Risale-i Nur'dan
24 Ağustos 2017, Perşembe
Yedinci Nükte

Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edep bulunmasın. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:

“Eddebenî Rabbî fe ahsene te’dîbî.” Yani, “Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.”

Evet, Siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyen anlar ki, edebin envaını, Cenâb-ı Hak, Habibinde cem etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder. “Edebsiz, Allah’ın lütfundan mahrum kalır.” kaidesine mâsadak olur, hasaretli bir edebsizliğe düşer.

Sual: Her şeyi bilen ve gören ve hiçbir şey Ondan gizlenemeyen Allâmü’l-Guyûb’a karşı edep nasıl olur? Sebeb-i hacalet olan hâletler Ondan gizlenemez. Edebin bir nev’i tesettürdür, mucib-i istikrah hâlâtı setretmektir. Allâmü’l-Guyûb’a karşı tesettür olamaz.

Elcevap:

Evvelâ: Sâni-i Zülcelâl nasıl ki kemal-i ehemmiyetle sanatını güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine, o nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-ı dikkati celb ediyor. Öyle de, mahlûkatını ve ibadını sair zîşuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri, Cemîl ve Müzeyyin ve Lâtîf ve Hakîm gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve hilâf-ı edep oluyor. İşte, Sünnet-i Seniyyedeki edep, o Sâni-i Zülcelâl’in esmalarının hudutları içinde bir mahz-ı edep vaziyetini takınmaktır.

Saniyen: Nasıl ki bir tabip, doktorluk noktasında, bir namahremin en namahrem uzvuna bakar ve zaruret olduğu vakit ona gösterilir, hilâf-ı edep denilmez. Belki, edeb-i tıp öyle iktiza eder denilir. Fakat o tabip, reculiyet ünvanıyla yahut vaiz ismiyle yahut hoca sıfatıyla o namahremlere bakamaz, ona gösterilmesini edep fetva veremez. Ve o cihette ona göstermek hayâsızlıktır. Öyle de, Sâni-i Zülcelâl’in çok esması var; her bir ismin ayrı bir cilvesi var. Meselâ, Gaffar ismi günahların vücudunu ve Settar ismi kusuratın bulunmasını iktiza ettikleri gibi, Cemîl ismi de çirkinliği görmek istemez. Lâtîf, Kerîm, Hakîm, Rahîm gibi esma-i cemaliye ve kemaliye, mevcudatın güzel bir surette ve mümkün vaziyetlerin en iyisinde bulunmalarını iktiza ederler. Ve o esma-i cemaliye ve kemaliye ise, melâike ve ruhanî ve cin ve insin nazarında güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edebleriyle göstermek isterler. İşte, Sünnet-i Seniyyedeki âdâb, bu ulvî âdâbın işaretidir ve düsturlarıdır ve numuneleridir.

Lem’alar, On Birinci Söz, s. 133

***

Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları

Hapishanede “bir muhavere-i lâtîfe” münasebetiyle (2)

 

Bütün sebepler toplansa, bir sineği halk edemezler

Evet, Kur’ân-ı Hakîm’in “Yâ eyyühe’n-nâsü duribe meselün… (ilâ âhir)” [Hac Sûresi: 73.] yani, “Cenâb-ı Haktan başka, bütün esbab ve ulûhiyetleri ehl-i dalâlet tarafından dâvâ edilen âliheler içtima etse, bir sineği halk edemezler. Yani, sineğin hilkati öyle bir mu’cize-i Rabbaniyedir ve bir âyet-i tekviniyedir ki, bütün esbab toplansa, onun mislini yapamazlar, o âyet-i Rabbaniyeye muaraza edemezler, taklidini yapamazlar” mealindeki âyetine ehemmiyetli bir mevzu teşkil eden ve Nemrut’u mağlûp eden ve Hazret-i Mûsa (as) onların tacizlerine karşı müştekiyâne “Yâ Rab, bu muacciz mahlûkları ne için bu kadar çoğaltmışsın?” deyince, ilhamen cevap gelmiş ki: “Sen bir defa sineklere itiraz ettin. Bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki: ‘Yâ Rab, bu koca kafalı beşer Seni yalnız bir lisan ile zikrediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etseydin, binler lisan ile Sana zikredecek bizim gibi mahlûklar olurlardı’” diye, Hazret-i Mûsa’nın (as) şekvasına bin itiraz kuvvetinde hikmet-i hilkatini müdafaa eden sineğin; hem gayet nezafetperver, her vakit abdest alır gibi yüzünü, gözünü, kanatlarını temizleyen bu taifenin elbette mühim bir vazifesi vardır. Hikmet-i beşeriyenin nazarı kàsırdır; daha o vazifeyi ihata edememiş. 

Lem’alar, Yirmi Sekizinci Lem’a, s. 420

Okunma Sayısı: 3453
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı