"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

DOÇ. DR. METE KAAN KAYNAR: M. Kemal CHP’yi de esir aldı

25 Haziran 2012, Pazartesi
Resmî tarihe yönelik dikkate değer eleştirilerde bulunan Doç. Mete Kaan Kaynar, cumhuriyeti CHP′nin ilân etmediğini söyledi. Kaynar M. Kemal′in CHP′yi vesayet altına almanın ötesine gittiğini de vurguladı.
M. Kemal CHP’yi de esir aldı

Türkiye’de bütün siyasî tartışmaların ucu Cumhuriyet Halk Partisine uzanıyor. Peki Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyeti kuran irade midir? İlk yıllarda uygulanan politikayı parti olarak belirlemede etkin midir? Bu hafta kendisiyle konuştuğumuz Hacettepe Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi hocası Doç. Dr. Mete Kaan Kaynar, yeni bir tartışmanın fitilini ateşleyeceğe benziyor. Resmî tarih konusunda muhalif bir duruş sergileyen Kaynar, Cumhuriyeti CHP’nin ilân etmediğini, CHP’nin ülke politikasını belirlemediğini söylüyor. Hatta M. Kemal’in CHP’yi vesayet altına almanın ötesine gittiğini belirtiyor.


Cumhuriyeti CHP kurdu demek doğru mu? Cumhuriyet fikri parti meclislerinde örgütlerinde tartışıldı mı?


Kesinlikle doğru değil. Bir örgüt bir siyasî parti, bir siyasî organizma olarak CHP içinde böyle bir şeyin konu edildiği, örgüt tarafından ele alınarak tartışıldığı yok. Bu yüzden Cumhuriyeti ilân eden bir CHP olmadığı gibi, Dersim katliâmı ile suçlayacağımız bir CHP de yok. CHP’nin erken dönem cumhuriyet içerisindeki rolü hem onu övmek, hem de yermek adına çok abartılıyor. Bir siyasî parti olarak CHP’nin erken cumhuriyet politikaları içerisinde hiçbir belirleyiciliği yok.

Cumhuriyeti ilân etmedeki asıl maksat neydi? Gerçekten bir cumhuriyet ilânı mı arzu ediliyordu?


Biliyorsunuz 5. İcra Vekilleri Heyeti Başkanı olan Fethi Okyar aynı zamanda dönemin İçişleri Bakanıdır (Dahiliye Vekili). 24 Ekim 1923 tarihinde Fethi Bey önce İçişleri Bakanlığından istifa eder. O dönemde her bakanlık için ayrı seçim yapıldığını da hatırımızda tutalım. 27 Ekim tarihinde de  kabine tümden istifasını sunar. Bir hükümet krizi ortaya çıkar. Mevcut hükümet istifa etmiştir. Yenisi de yoktur ortada. Mustafa Kemal kendi yarattığı bu krizi Cumhuriyetin ilânı ile çözer. Cumhuriyet bir krizin çözümü olarak gündeme gelmiştir. Bu açıdan bir nev′î meclisi daha iyi denetim altında tutabilmenin yoludur cumhuriyet. Çünkü o dönemdeki bakan seçimi bazen Mustafa Kemal’in istemediği sonuçlar doğurabiliyordu. Kimi zaman doğurdu da nitekim Dahiliye Vekili Cami Baykurt Bey’in istifa ettirilmesinden sonra yapılan bakanlık seçimlerinde yine sosyalist eğilimli Hakkı Bahiç Bey seçilmişti. O da istifa ettirilince yapılan seçimleri de Sosyalist Nazım Bey kazanmıştı; ama Nutuk’ta da uzun uzun tartışıldığı gibi Nazım Bey’in görev yapmasına izin verilmedi. Cumhuriyet’in ilânı bakanlar kurulunun seçim yöntemini değiştirdiği için denetime daha çok olanak sağlıyordu. Cumhuriyet’in ilânı ile bakanların tek tek seçildiği bir sisteme son verildi. Ama yine de Ankara yönetici elitinin tamamen cumhuriyet karşıtı olduğunu ve sırf bu krizi çözmek adına cumhuriyetin ilân edildiğini söylemek de mümkün değil Cumhuriyet düşüncesi onlara çok uzak değil.

CHP erken Cumhuriyet döneminde bir parti özelliği gösteriyor muydu? Nasıl bir yapılanması vardı?


 Hayır. Genelde hem muhafazakâr sağda hemde sol Kemalistler arasında ortak bir yanlış yapılıyor. Sol kemalist kesim Cumhuriyeti biz ilân ettik ülkeye şunları, bunları biz getirdik adına CHP’nin rolünü abartıyor. Muhafazakâr ve liberal sağ ise aynı hatayı CHP’yi eleştirmek adına yapıyor. Dersim tartışmalarında da gördük. Oysa yine söylüyorum bir siyasî parti, örgüt olarak CHP’nin böyle bir gücü fonksiyonu yok. Bugün düşündüğümüz anlamda bir siyasî parti değil, tek parti dönemi CHP’si. Tek parti yönetimi bile bana yanlış gelen bir söylem. Rejim CHP’den CHP’nin tek partisinden doğmuş değil; CHP rejimi inşa etmiş falan değil, aksine CHP o dönemin (halk evleri, vb gibi) kurumlarından biri. Arada nüans var.
 
CHP’nin il başkanlarının Vali olduğu söylenir. Bu kurumsal yapıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Evet, ama işte bir nüans daha. Genelde CHP’yi eleştirmek için kullanılır, CHP’nin despotluğuna delâlet için kullanılır, ama yanlıştır; aslında tam tersine ne kadar güçsüz olduğuna işaret için güzel bir örnektir. Şöyle ki; meselâ o dönemde CHP Çorum il başkanlığı için bir seçim sürecine girilse, bir şekilde seçilen il başkanı aynı zamanda Çorum Valisi olarak atansa evet o zaman tek parti rejiminden bahsedebiliriz; oysa devletin yıllardır bildik usûlleriyle Ankara’dan vali atanıyor ve bu valinin görevlerinden birisi de Çorum il başkanlığı. Şimdi belirleyen kim? CHP örgütü mü? Değil tabiîki CHP il ilçe başkanlığı o kadar önemsiz ki?

Türkiye cumhuriyeti ilk yıllarında CHP tüzüğüne göre yönetilmedi mi?
 Hayır tabiî, CHP tüzüğüne göre kurultayın her yıl toplanması gerekiyordu. Mücbir bir sebep olduğunda kongre bir kere bir yıllığına ertelenebilirdi. Yani kurultayın 1924 yılında toplanması gerekiyordu. Tüzük öyle diyor, ama toplanamazdı bu tarih tam da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile “cumhuriyet” kavramı üzerinden şiddetli bir tartışmanın yaşandığı yıllar. Hadi 1924′de mücbir sebep vardı. 1925’de toplanması mecburiydi, ama toplanmadı. Yine toplanamazdı çünkü 1926’da Şeyh Sait İsyanı vardı. Toplanamadı henüz tüm muhalifler tasfiye edilmemişti. İzmir suikastı gerekçesi ile bunların tasfiyesi gerekiyordu. Nitekim kongre 1927’de toplandı. Toplanan ilk kongre ikinci kongre adıyla toplandı. Birinci kongre nerede derseniz, toplanan ikinci (aslında birinci) kongrede ilk kongrenin Sivas Kongresi olduğuna karar verildi. Bu işi şimdi bir siyasî parti yapsa parti hakkında dâvâ açılması gerekir. Oysa Sivas Kongresi toplandığında böyle bir irade, bir parti kurma iradesi yok. Ama ben yaptım oldu işi işte!

M. Kemal CHP’yi vesayet altına mı almıştı?
1927 tüzük değişikliklerinden sonra milletvekili adaylarını belirleme yetkisi sadece ona bırakıldı. Seçimlere tek parti katıldığına göre, bu, aday olarak belirlenen kişinin seçimlerin tamamlanmasına kadar eğer ölmezse otomatik olarak milletvekili olacak anlamına gelmektedir. Artık bunun anlamı açıktır. Tek bir parti var ve bu partinin bütün milletvekili adayları tek bir kişi tarafından belirleniyorsa seçim sadece lâf olsun diye yapılıyor anlamına gelir. Vesayet bundan bir adım geridedir.

CHP, çok partili dönemde parti olma özelliğini gösterebildi mi? Darbelerle ilişkisi çok tartışmalı değil mi?


Evet gösterebildi. Hakkını yemiyelim; 27 yıllık bir tek partinin sorunlu, ama yine de kansız bir şekilde iktidarı kendi içinden çıkan bir başka partiye devretmesi Türkiye için başarıdır. 27 Mayıs sonrasında ortaya atılan CHP+Ordu=İktidar söylemi de çok doğru değil. 27 Mayıs eski yönetici eliti (ki CHP’liler de bunun içinde) yeniden iktidara taşıyan bir darbe. Dikkat edin sadece CHP değil, yönetici elitten bahsediyorum. Cumhuriyetin yönetici elitini sadece CHP’ye indirgeyemezsiniz; ama kesinlikle onu da kapsar.
 
-Bugün Yeni CHP’den bahsediliyor. Sizce eski CHP’den bir fark var mı? Kemalizm ideolojisinden sıyrılması mümkün mü?

“Mümkün mü?” derseniz evet derim. Neden olmasın? Ama “umut ışığı görüyor musunuz bu konuda?” derseniz o zaman çok rahatlıkla evet diyemem. Yeni CHP’nin ne olduğunu ben bilmiyorum, eskisinden farkları nedir, eskiyle nasıl hesaplaşır, eleştirileri nedir? tam olarak hiç kimse sanırım fikir sahibi değil.

Bazı sağ düşünceli yazar ve aydınların CHP’yi eleştirirken yeterince kendilerini de eleştirdiğini düşünüyor musunuz?

Hayır düşünmüyorum bugün sağın ve özellikle muhafazakâr kesimin geçmişte ABD ile olan bağlarını eleştirmediği düşüncesindeyim. Hiç değilse 6. Filoya karşı tepki gösteren gençlere karşı çıkmalarına “evet hata ettik” demeleri gerekiyor kanımca. ABD ve onun dayattığı ekonomi politikalarına karşı sağ yeterince eleştirel olamadı.

Sağ-Sol-İslâmî kesim devletin resmî ideolojisinden ne kadar uzak? Resmî ideolojinin yansımalarını görmek mümkün mü?

Özgür Üniversite yayınlarından çıkan Resmî Tarih Tartışmaları 11. Ciltte bu soruya yanıt aradık. Ne yazık ki sağın bu konuda hiçbir derdi olmadı. Solun oldu, ama o da alternatif bir hegemonya (Gramsciyan anlamda) üretilebilmesi konusunda başarılı olamadı. Resmî ideolojiye, hegemonyaya karşı olmak değil, alternatif üretmek konusunda solunda başarılı olduğunu söyleyemem. Sağın ise –İslâmcı kesim de dahil ne yazık ki buna- laiklik hariç resmî ideolojiye çok da tutarlı bir karşı çıkışı olmadı. Devletçilik, milliyetçilik, halkçılık… Özellikle İslâmcı kesim bu konularda dişe dokunur sistematik bir şey söyleme ihtiyacı hissetmedi bile.
 
Türkiye’nin geldiği noktada tekrar uzlaşıdan kutuplaşmaya doğru gitmesi sizce bu düzenin değişmezliğini mi gösteriyor. Son hamle de yine resmî ideoloji varlığını gösteriyor diyebilir miyiz?

Her şekilde gösteriyor elbette, ama bu resmî ideolojinin cumhuriyet sürecinde hiç değişmediği anlamına da gelmemeli. Hergün 1923 Kasımını yaşamıyoruz tabiîki.

CUMHURİYET, MECLİSİ DENETİM ALTINA ALMAK İÇİN İLÂN EDİLDİ
 
Doç. Dr. Mete Kaan Kaynar: “Bir nevi meclisi daha iyi denetim altında tutabilmenin yoludur cumhuriyet. Çünkü o dönemdeki bakan seçimi bazen Mustafa Kemal’in istemediği sonuçlar doğurabiliyordu. Cumhuriyet’in ilânı bakanlar kurulunun seçim yöntemini değiştirdiği için denetime daha çok olanak sağlıyordu. Cumhuriyet’in ilânı ile bakanların tek tek seçildiği bir sisteme son verildi. Ama yine de Ankara yönetici elitinin tamamen cumhuriyet karşıtı olduğunu ve sırf bu krizi çözmek adına cumhuriyetin ilân edildiğini söylemek de mümkün değil Cumhuriyet düşüncesi onlara çok uzak değil.”
 
ANKARA KENDİ VARLIĞINI KABUL ETTİRMEK İÇİN LOZAN’I İMZALADI
 
Cumhuriyetin kuruluşu açısından Lozan Anlaşmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Çok çok önemli, resmî ideolojinin abarttığı kadar önemli. Çünkü açılan ilk meclis Osmanlı Mebusan meclisinin devamı olarak açılmış. TBMM her açıdan bunu vurgulamaya gerek duymuş. TBMM ‘nin açıldığı gün Reis-i Sin Sinop Mebusu Şerif Bey şunları söylüyor: “Huzzarı kiram! İstanbul’un muvakkat kaydiyle kuvayi ecnebiye tarafından işgal olunduğu ve bütün esasatiyle makamı hilâfet ve merkezi Hükümetin istiklâli iptal edildiği malûmunuzdur. Bu vaziyete serfüru etmek, milletimizin teklif olunan ecnebi esaretini kabul etmesi demekti. Ancak istiklâli tam ile yaşamak azmi katisinden olan minelezel hür ve serazad milletimiz esaret vaziyetini kemali şiddet ve katiyetle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya bağlıyarak Meclisi Âlinizi vücuda getirmiştir. Bu Meclisi Âlinin Reisi Sinni sıfatiyle ve tevfiki ilâhi ile milletimizin dahilî ve harici istiklâli tam dâhilinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilân ederek Büyük Millet Meclisini küşadeyliyorum.”
Benzer vurgu Şerif Bey’den sonra söz alan Mustafa Kemal’de de mevcut. Şöyle diyor: “Meclisi Âlimiz malûmu âlileri salâhiyeti fevkalâdeyi haiz olarak yeniden intihabedilen Mebusanı Kiram ile duçarı taarruz olan makara, saltanattan tahlisi nefis ile buraya gelen Mebusanı Kiramdan mürekkeptir.”
Lâkin iş Lozan’a gelinirken saltanat kaldırılmış ve meclis halife tayin etmiş. O kadar çok sorunlu nokta var ki: Mebusan meclisinin devamı (İstanbul’daki meclisin devamı) olduğunu söyleyen bir meclis saltanatı kaldırabilir mi? Nitekim o dönemde hâlâ varid olan anayasaya göre böyle bir yetkisi yok. İkincisi İslâm hukukuna göre bir meclis halife seçebilir mi? Tüm bunlar tartışmalı konular. Ayrıca bir yanda 1921 anayasası var, diğer yanda 1876 anayasası lağvedilmemiş; ortada hukukî olarak iki anayasa var. Lozan gibi uluslar arası bir belgeye imza koyamazsa Ankara’nın varlığı tartışmaya açılacak. Meclisin uluslar arası meşrûiyete o kadar çok ihtiyacı olduğu bir dönem ki. Lozan’da neyin kabul edildiğinden önemlisi bir şekilde anlaşmanın imzalanması. Ankara’nın antlaşmanın imzalanmasına o kadar ihtiyacı var ki, Batılı kapitalist devletlere jest olsun diye bir İzmir İktisat Kongresi düzenlenecek, ayrıca Chester Projesi adı altında bir projeye kanunla onay verilerek ABD’ye 99 yıllığına çok ciddî bir demiryolu imtiyazı verilir. Ancak ABD Musul ve Kerkük’ü kaybetmiş bir Anadolu’da projenin verimli olmadığını düşünerek kabul etmez.
 
Chester Projesi nedir?
Chester Projesi’nin geçmişi, Osmanlı İmparatorluğu’nda imtiyazlara dayalı demiryollarının yapılmaya başlandığı on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar götürülebilir. Bu tarihten başlayarak, önce Alman ve İngilizler, daha sonra da ABD’li şirketler, oldukça kârlı bir yatırım olan demiryolu projelerini İstanbul’a kabul ettirebilmek ve karşılığında demiryolunun geçtiği bölgelerdeki maden ve petrol yataklarının işletilmesi gibi imtiyazlar elde edebilmek için yarışır hale gelmişlerdir. Bu girişimcilerden birisi de 1900 yılında İstanbul’a gönderilen Amerikan savaş gemisinin kaptanı olan Amiral Colby M. Chester’dır. Doğu Anadolu’yu Musul ve Kerkük bölgelerine bağlayacak olan demiryolu projesi için verilen yedi tekliften birisi de Amerikalı albaya aittir. Chester’ın Projesi, diğer projeleri geride bırakır ve Osmanlı yetkilileri ile Chester arasındaki ikili görüşmeler de bu aşamada başlar. Chester’in başarısı, Amerika’daki diğer büyük şirketlerin desteğini almasını kolaylaştırır. Amerikan Hükümeti’nin de desteğini arkasına alan Chester, 1909 yılında Osmanlı yetkilileriyle bir ön anlaşma imzalamayı başarır. Bu sözleşme, 01 Haziran.1911 tarihinde onay için Meclis-i Mebusana gönderilir. Ancak, 64’e karşı 77 red oyuyla proje meclisten gerekli onayı alamaz.
 
Yani daha sonra tekrar mı gündeme geliyor proje?
Proje, Lozan Antlaşması görüşmeleri sürecinde de gündeme gelmiş, görüşmeler sırasında ABD’li yetkililerin Ermenilerle ilgili taleplerinin Türk delegelerince protesto edilmesi ve İngiltere’nin Musul ile ilgili açıklamaları, projenin hayata geçirilmesinin siyasî olarak imkânsız hale getirmiştir. Ne Chester Projesi’nin teknik ayrıntıları, ne de projenin neden hayata geçirilemediği bu çalışmanın kapsamı içinde yer almaktadır. Proje, sonuçta, TBMM tarafından kabul edilerek kanunlaştırılmış bir projedir ve bu süreçte, mecliste gerçekleştirilen tartışmalar, dönemin milletvekillerinin yabancı sermaye yatırımlarına ve tabîî ki uluslar arası kapitalist ilişkilere nasıl baktıkları açısından bizi ilgilendirmektedir. Bu süreçte gerçekleştirilen tartışmaları şöyle özetlemek mümkün:
Chester Projesi ile ilgili olarak, Kasım 1922 tarihinde, Albay’ın oğlu A. Chester ve A. Kennedy isimli bir yetkili Ankara’ya gelerek tekrar görüşmelere başlarlar. TBMM’nin 30 Aralık 1922 tarihli oturumunda söz alan İktisat Vekili Mahmud Esad (Bozkurt) Bey, ekonomi ile ilgili değerlendirmeleri arasında bu konuya değinerek, ülkenin en önemli sorunun istihsal olduğunu, fakat zengin memleketimizin bu istihsali hakkıyla yerine getirecek nüfusa sahip olmadığını belirttikten sonra, nüfus açığını makine ile ikâme edeceklerini, bu amaçla Albay Chester’in oğlu ve Kennedy ile görüştüklerini belirterek, “Bunun için de buraya Chester’la beraber gelen Mösyö Kennedy ile müzakerede bulunuyoruz. Nihayet Mart içinde büyük miktarda alât ve edevatı ziraiye getirebilecektir” der. Sadece Chaster Projesi değil 1923 tevkifatı ile Batıya verilen mesajıda aynı kefede değerlendirmemiz gerekiyor. Tutuklamalar tam da Lozan’ın inkıtasından sonraki döneme, Mayıs 1923’e denk geliyor
 
Türk solu Lozan’a yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Lozan’a ilişkin Türk solunun nev′î şahsına münhasır bir değerlendirmesi yok. Resmî ideoloji üstü örtük olarak da olsa tekrarlanıyor.
 
Doç. Dr. Mete Kaan Kaynar kimdir?

1972’de Ankara’da doğdu. 1993 yılında Hacettepe Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. University of Westminster, Centre for Study of Democracy’de Visiting Research Associate olarak çalıştı. 2003 yılında Siyaset Bilimi doktoru, 2008 yılında Siyasal Hayat ve Kurumlar alanında doçent oldu. Halen Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde Öğretim Üyesi ve Özgür Üniversite Forumu Dergisi’nde Yayın Kurulu Üyesi olarak çalışmaktadır.

H.Hüseyin Kemal
[email protected]
Okunma Sayısı: 7829
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı