"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeni Asya, çizgisinden hiç taviz vermedi

11 Şubat 2021, Perşembe
Bediüzzaman Vakfı Başkanı ve 40 yıllık okuyucumuz merhum Ahmet Rüzgâr ile, vefatından önce yaptığımız röportajı rahmet vesilesiyle yeniden paylaşıyoruz.

RÖPORTAJ: MUHAMMED ZORLU
[email protected]

- Ahmet Ağabey, kısaca kendinizden bahsedip, Risâle-i Nur’la tanışmanızı anlatır mısınız?

Memnuniyetle. Ben Ahmet Rüzgâr. 1940 senesinde Şanlıurfa’da doğdum. 1953 yıllarında buhranlı bir döneme girmiş idim. İçimde bir şüphe vardı, o şüphe beni tedirgin etmekteydi. O şüphe “Cenâb-ı Hak madem herşeye kadirdir, öyleyse herkes Müslüman olmalıdır” diye düşünürdüm. Bu konuyu ev komşumuz olan bir arkadaşımla devamlı konuşurduk. Ama ben bir türlü ikna olmuyordum, namazı bile bir hafta kadar terk etmiştim. Bizim peder bunu fark etmiş ve bana “Kaç gündür namaz kılmıyorsun, niye?” diye sordu ve altın ölçeğin çok hassas ince teraziler vardır onları göstererek dedi ki “Bu teraziyle odun tartsak ne olur?” Ben de 13 yaşlarındaydım. Dedim ki, “Kırılır.” O zaman babam, “Hah” dedi “İşte şimdi senin böyle şeyler için yaşın, kabiliyetin pek zayıf, sen namazını kıl…”

Ben namaza başladım, fakat suhre gibi kılıyordum. O ev komşumuz bir gün dedi ki “Rızvaniye Camii’ne Nur Talebeleri gelmiş, onların yanına gidelim.” Ben de olur dedim, Pazar günüydü sabah 9 dersine gittik. Medresenin içine girdik Abdullah Yeğin Ağabey bizi karşıladı. Her taraf pırıl pırıl tertemiz bir mekândı, sergiler biraz eski de olsa o nurlu nezafet insanı cezbediyordu.

Neticede Abdullah Ağabeyin yaptığı, aynı zamanda benim ilk dersim olan “Sekizinci Söz” okundu. Ders bittikten sonra herkes kalktı, gidenler oldu. Arkadaşımın işaret etmesine rağmen bir türlü kalkamıyordum. Cezb olduğum ortadaydı. O anda sahrada çok susamış bir insanın eline geçen suyu içercesine oradan ayrılmak istemiyordum, çünkü susamıştım.

Dedim ki o arkadaşıma “Bu çok güzel bir eser. Bunun evveli ve ahiri elbette vardır.” O da “Bugün akşam ve yatsı arasında beraber gelebiliriz, her gün burada ders var.” Derslere devam ettik, o şüphe ve vesvesenin tamamı izale oldu. O gün bugündür, hizmet devam ediyor. Allah bizi son nefese kadar hizmetten ayırmasın.

- Üstad Bediüzzaman’ı görebilme imkânı buldunuz mu?

Üstadı ziyaret etmek istedim, fakat bazı olaylar oldu ziyaret edemedim. İsterseniz anlatayım.

- Buyrun, okuyucularımız okumak isteyecektir.

Abdullah Yeğin Ağabeye, Üstadı ziyarete gitmek istediğimizi söyledik. O da dedi ki, “Üstadımız eşyalarını Urfa’ya gönderdi. Kendisi de gelip Urfa’da kalacak.” Bizlere Üstadın eşyalarını gösterdi ve “Üstadımız burada gelip kalacak, sizin gidip görmenize gerek yok.” Bir nev’i “Gelince görürsünüz” dedi. Ben de o sıralarda terzilik yapıyordum. 20 yaşlarındaydım, 5 gün sonra askere gidecektim...

Ramazan ayının son haftasıydı. Üstadın Urfa’ya geldiğini, İpek Palas Oteli’ne yerleştiğini duyduk. Üstadı ziyaret etmek için âcilen otele geldik. Çok sıkı güvenlik tedbiri alınmıştı. Abdullah Ağabey de bize “Kardeşim, kalabalık edip bunları evhamlandırmayın. Üstad gelmiş, burada kalacak” dedi. Zaten her gittiğimizde ağabey bizleri dağıtıyordu, öyle olması gerekiyordu.

O arada Zübeyir Ağabeyi emniyete çağırdılar. “Hoca efendiyi de alıp Isparta’ya dönün” demişlerdi. Zübeyir Ağabey de “Biz Üstadımıza söyleyemeyiz. Çünkü biz Üstadın önünde taş gibiyiz. Nereye yuvarlarsa oraya gideriz” demiş. Sonradan hükümet tabibi geldi, Üstadı muayene edip 40 derece ateşi olduğunu tesbit etti. Hükümet tabibi “Bu haliyle yolculuk yapamaz” diye rapor verdi. O arada Urfa Demokrat Parti İl başkanı Muhammed Hatipoğlu emniyet müdürüne çıkışarak, “Bu bizim misafirimizdir, zarar gelirse karşında beni bulursun” demişti. Eskiden haberleşme pek kolay olmadığı için merhum Menderes’e de ulaşabilmek bir hayli zordu. Bir takım olaylar meydana geldi. Hiç görünmeyen kuşlar, vefat edeceği gece garip sesler çıkartarak gökyüzünü kaplamıştı. İkindi sıralarıydı Urfa’nın üstünü birden bulut kapladı, adeta gece olmuştu. Bir yandan da kırmızı çamur yağıyordu…

Ve Üstadın vefat haberi bizlere ulaştı. Nâşı, Ulu Cami’den alıp defnedileceği yere taşıyorduk. 

Herkes parmaklarıyla Üstadı taşımaktaydı, çok kalabalıktı. Ben boyumun kısa olması sebebiyle bir türlü tabuta yetişemiyordum, bir ara zorladım ve ayaklarım yerden kesildi. PTT‘ye kadar (500 metre) ayaklarım yerden kesilmiş vaziyette tabutu taşıyordum. Bir de şu vardı: Cumhuriyet gazetesi muhabiri ayakkabıyla içeri girmiş fotoğraf çekiyor. Mustafa Erol, “Bu zatı hayattayken rahat bırakmadınız, vefat ettikten sonra da mı rahat bırakmayacaksınız?” diyerek ona bir tokat atıyor. Muhabirin de kaşı yarılıyor. Hatta sonraki gün gazetelerinde “Nurcular muhabirimizin kaşını yardı” şeklinde haber yapmışlar.

Üstadın vefatından sonra hep beraber ağabeylerle oturduk, Üstadın vasiyeti hatıra geliyordu, fakat aksi bir karar yoktu. Üstadın vasiyeti de sonradan ihtilâlciler tarafından yerine getirildi. Böylece Üstadın dedikleri doğrulandı.

- Yeni Asya gazetemiz hakkında ne söylemek istersiniz?

Evvel gazetemiz ‘İhlâs‘ idi, sonra ‘Zülfikar’ çıktı. Daha sonra ‘İttihad’ çıktı. Bunlar önce haftalık çıkıyordu, daha sonraları ise ‘Yeni Asya’ olarak günlük gazeteyle devam edildi. Hâlen de elhamdülillah, devam etmektedir. Yeni Asya istikrar çizgisinden hiçbir zaman taviz vermedi, bundan sonra da vermeyecek inşallah. Eskiden sıkı yönetim komutanı bizzat gazetemizi arayıp “Şu şu makaleleri keseceksiniz” dermiş. Makaleler devam edince de “Gidin, yazı işleri müdürünü bana getirin” diye emir verirmiş. Bir defasında eski yazı işleri müdürlerimizden Sabahaddin Aksakal Beye diyor ki “Biz ‘Hürriyet, Milliyet, Akşam gibi gazetelerinin yayınını bir telefonla durduruyoruz. Bir hafta oldu size söylediğimiz halde aleyhte yayınları durdurmuyorsunuz. Bu gücü nereden alıyorsunuz?” Sabahaddin Bey de hiç düşünmeden “Biz gücümüzü Allah‘tan alıyoruz. Bize resmî yazılı belge verin durduralım. Ama resmî yazılı belge olmayınca biz yayınımıza devam ederiz” demiş. Ve daha sonra (12 Eylül ihtilâl dönemi) o dönemlerde Yeni Asya’yı 470 gün kapattılar. Hemen ‘Tasvir’ yayınlanmaya başladı ki hizmetler aksamasın.

Konuşmamız bitti, kapıdan o hasta haliyle ayağa kalkarak bizi uğurladı. Allah ebeden razı olsun.

Okunma Sayısı: 2611
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı