Bu zaman öyle acib bir zaman ki kimse nefsine hâkim olamıyor. Dünya hayatının fânî, lezzetlerin elemli ve geçici olduğu bilinmesine rağmen, bile bile dünya hayatı âhiret hayatına tercih ediliyor. Maalesef, Allah’ın âyetleri az bir dünya menfaati karşılığında satılıyor. Peki, bu dehşetli durum karşısında ne yapacağız? İşlediğimiz günahların büyük azaplara yol açtığını ve bunun Cehennemi intaç ettiğini bilip ümitsizliğe kapılarak mı? Yoksa kimsenin görmediğini sandığımız günahlarımızı, meleklerin ve Allah’ın gördüğünün farkında olup bunalıma ve depresyona girerek mi? Ya da kendimizi bir türlü günahlardan muhafaza edemeyip, yakamızı kurtaramadığımız için günahlarımıza bir kılıf uydurup kendimizi haklı çıkararak mı? Yoksa işlediğimiz günahları inkâr edemediğimiz için (hâşâ sümme hâşâ) meleklerin, Cehennemin hatta Allah’ın yokluğunu arzu ederek mi? Tabiî ki hayır! Öncelikle günahlarımızın farkında olacağız ve sonra da bu günahlardan kurtulmanın çarelerine bakacağız. Zira hepimiz beşeriz, şaşarız. Hatasız kul olmadığı gibi günahsız kul da yoktur.