Bu fırsat reklamlarda gördüğümüz fırsatlardan değil. Bu öyle bir fırsat ki bizlere beş yüz senelik bir Cenneti kazandırabilecek ve ebedî saadete nâil edebilecek kudsî bir fırsat.
Bu fırsatın adı Şuhur-u Selâse yani Recep, Şaban ve Ramazan aylarını barından mübarek Üç Aylar…
Rabbimizin sevdiği kullarıymışız ki bizleri bir kez daha Üç Aylara kavuşturdu. Bu yüzden ne kadar hamd etsek azdır. Çünkü en büyük sermayemiz olan ömrümüzün ne zaman sona ereceğini bilmiyoruz. Madem ecel gizlidir, her an başımızı kesmeye gelebilir; o zaman bir anımızı bile boşa geçirmemeye gayret etmeliyiz. Çünkü ebedî saadeti kazanmak için bu son fırsatımız olabilir. Peki, bu fırsatı kaçırmamak için neler yapacağız?
Öncelikle bu üç aylara bir daha kavuşamama ihtimalimizin olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Bizi ibadetlerimizden, evrad ve ezkârlarımızdan alıkoyacak malâyânî işlerden uzak durmalıyız. Bilhassa zamanımızı israf eden televizyon ve sosyal medya mecralarından -nefsimize ağır gelse de- uzak durmaya a’zamî gayret göstermeliyiz. Çünkü her bir saatimiz bir gün ibadet hükmüne geçebilecek kıymettedir.
Bu güzel niyetimizin ardından mânen temizlenelim. Yani samimî bir şekilde Cenab-ı Hakka yönelelim. Onun af ve mağfiretine sığınarak tövbe-istiğfar edelim. Bu tövbeyi bir kereye mahsus yapmayalım. Alışkanlık hâline getirip istiğfarı devamlı hâle getirelim. Peygamber Efendimiz (asm) “Allah-u Teâla istiğfara devam eden kimsenin her sıkıntısı için bir çıkış yolu ve her kederi için bir ferahlık verir. Onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır.”1 buyurmuştur. Sakın ha “Tövbe etmeye yüzüm yok ki? Nasıl tövbe edeyim?” diye kederlenmeyelim. Rabbimizin rahmeti o kadar bol ki deniz köpükleri kadar günahımız da olsa affetmeye kadirdir. Hem Onun dergâhından başka gidecek yerimiz mi var? Kime gidelim, kimden medet dileyelim?
Evet, bu kudsî gün ve gecelerde farz ve vacip olan ibadetlerin yanı sıra nafile ibadetlere ayrı bir hassasiyet gösterebiliriz. Cuma geceleri tesbih namazı, her akşam namazından sonra evvabin namazı, şartlar müsaitse her sabah duhâ (kuşluk) namazı kılabiliriz. Sıhhatimiz yerindeyse eğer Ramazan ayı gelmeden haftada üç-dört gün ya da eyyam-ı biyd orucu tutabiliriz.
Bu günlerde Kur’ân, evrad ve ezkârlarımızı devamlı okumaya çalışalım. Az da olsa devamlı olması çok önemli. Zira amellerin en üstünü az da olsa devamlı olandır. Her gün Kur’ân-ı Kerîm’den en az bir hizb, Büyük Cevşen’den bir bölüm, Celcelûtiye ve Hizbu’n-Nuriye’den bir-iki sayfa ve mutlaka Risale-i Nur’dan okuyabildiğimiz kadar okuyalım. Risale-i Nur’un okunması imanımızı kuvvetlendirecek ve ibadetlerimizi şevkle yapmamıza vesile olacaktır inşâallah.
Elimizden geldiği kadar Peygamber Efendimizin (asm) sünnet-i seniyyesine de ittiba etmeliyiz. Günahların her taraftan hücum ettiği bu dehşetli zamanda sünnet-i seniyyeyi hayatımızın her ânına yerleştirmek çok önemli. Böylelikle manevî bir cihad yapmakla birlikte günlük âdetlerimizi de o ölçüde ibadete ve hayrata çevirebiliriz. Bu sayede fânî ve kısa olan ömrümüzü bâkîye tebdil edebiliriz.
Evet, ibadetlerimizi yapacağız ve sünnete ittiba edeceğiz lakin bunu yaparken ihlâsla hareket edeceğiz. İhlâsın sırrını kendimize derc edeceğiz. Çünkü bizler ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz. Unutmayalım ki Cenâb-ı Hakkın rızası ancak ihlâs ile kazanılır.
Yazımıza Peygamber Efendimizin (asm) şu duasıyla son verelim: “Allah’ım! Receb’i ve Şaban’ı bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.”2
Dipnotlar:
1- Ebû Dâvud, Salât, 361
2- Câmiü’s-Sağîr, No:3133