Değerli bir büyüğüm sosyal hayatın mayasını teşkil eden 3Z’den bahsetmişti. ZİYARET-ZERAFET-ZİYAFET.
Bu bizim Nur postacılığı mesleğine çok uygun, dedim. Elimizde çantamız Üstadımızın tavsiye ettiği müfritane irtibat düsturunu yerine getirmek için ZİYARET şart. Muhatabımızla bütün itirazlara rağmen nazikçe, ZERAFETle ilgilenmek, anlatmak lâzım. Karşılıklı bir çay içmek gibi basit bir ZİYAFETte bulunmak, ikramlaşmak esnaflıkta önemlidir.
Bu ölçüler dairesinde, bir esnaf ziyaretimizde, önceden tanıdığımız kadarıyla bize dost, ama farklı bir camianın içinde bulunan muhatabımıza, gazetemizin Risale-i Nur hediye kampanyası yıllarında, kampanyanın mahiyetini anlatırken dinlemesinden anladığım kadarıyla, “boşuna uğraşıyorsun” gibi bir hali vardı. ZERAFETle, kibar bir şekilde bu kampanyamızla nasıl bir esere sahip olacaklarını, nasıl bir gazeteyi okuyacaklarını izah ederken bir taraftan ZİYAFET olan çaylarımızı yudumluyorduk. Benim arkamda genç bir müşteri konuşmalara şahit olmuş. Ben muhatabımla iletişim halinde olduğumu sanırken, arkamdaki kişiyle iletişim halindeymişim. O arkadaş, “O anlattığınız kitapları bize getirir misiniz, ben almak istiyorum” diyerek adresini verdi, oradan ayrıldı.
Anladımki bizim işimiz İLETMEK, biz işimizi yapacağız. Rabbim kime iletir, biz bilemeyiz. Yapılan hiçbir hizmetin boşa gitmediğine inanmak çok önemli.
İlgisiz bir şekilde bizimle muhatap olan o esnaf zamanla işlerini oğluna devretti. Kendilerinin okuyacağı bir gazeteleri kalmayınca oğlu dükkânına Yeni Asya gazetesi almaya başladı. Bizzat kendi iradesiyle. Yapılan en küçük bir hizmetin nerede ne zaman kimlere nasip olacağını Rabbim bilir. Biz seferden sorumluyuz zaferden değil.
Bizler vazifemizi ihlâsla yapmakla mükellefiz. Rabbim hepimizin yâr ve yardımcısı olsun.