Hanımlar telefonla konuşuyor. Biz de ailece araçtayız, ben de ister istemez kulak misafiri olmak zorunda kalıyorum.
Ankara’daki hanımefendi, ‘Ankara’ya gelince bize de uğrayın’ diyor.
Hanım da, ‘Biz taa Ankara’ya mevlide geliyoruz, siz de Ankara mevlidine gelin de orada görüşelim’ diyor.
Hanımefendilerin mevlide gelmek niyeti olmadığı anlaşılıyor.
Ve gerekçe olarak da, ‘Biz artık Yeni Asya gömleğini çıkardık’ diyor.
Hanım da, ‘Hiç gömlek çıkarılır mı? Bu saatten sonra başka bir gömlek de giyilmez ki! Ne siz birilerini kabullenebilirsiniz, ne de o gittiğiniz yer sizi kabullenir’ diyor.
Hanım, ‘Yüzde doksan birlik noktamız var, yüzde bir de farklı düşündüğümüz bir nokta.’ Yüzde doksanı terk edip, yüzde biri tercih etmek akıl kârı olmasa gerektir’ diyor.
Hanımefendi de, çok kararlı bir şekilde, ‘Bizim için artık yüzde bir denen şey, yüzde doksan olmuştur’ cümlesini kuruyor.
Konuşmalar devam edip gidiyor.
Ama maksat anlaşılıyor.
Birileri on yıllardır üzerinde olan Yeni Asya gazetesi gömleğini çıkardıklarından bahsediyor.
Tabiî buna sebep olanların vebali bir tarafa, aklını birilerinin cebine koymanın vebali de ap ayrı bir gündem.
İlginç olan, istikametten uzaklaşan, merkezî derslerden, cemaatin şahs-ı manevîsinden uzaklaşan kişiler kalkıp bir de, ‘Sizler Üstada ihanet ediyorsunuz’ demezler mi? Yani bu tam da bir şaşkınlık halidir.
Hareket tarzını birilerine bağlamak, gelişmelerle ilgili istişare değil, şahs-ı manevî değil, bir şahsın görüş ve düşüncesini ön planda tutmak ve ona uygun adımlar atmak tam da bir safdillik olsa gerektir.
Oysa Risale-i Nur müellifi, kendisinin bile söylediği şeyleri, mihenge vurmaktan, tartmaktan bahsediyor. “Altın çıktıysa alın, bakır çıktıysa iade edin” diyor.
Elbette ondan ders alanların da en tipik özelliğinin araştıran, soruşturan, muhakkik olan kişiler olması beklenir.
İstişare ile atılması gereken adımları, sadece bir kişi görüşlerine dayandırmak, istişare etmemek elbette büyük bir vebaldir.
Kendi olamayanların, dâvâsını tanıyamayanların, anlayamayanların elbette kendi gömleğini beğenmeyip, başkalarına özenmeleri, yeni gömlek arayışlarına girmeleri anormal değildir.
Kötü olan da, on yıllardır bir gömleğin içinde yapılan hizmetlerini, faaliyetlerini şimdi çok yanlış olmuş gibi görmek, kendi kendini inkâr anlamı taşıyor. Kazandıkları sevaplarını, hasenatlarını da anlamsız hale getiriyorlar.
Aslında, ‘Biz bu gömleği çıkarıyoruz’ diyenler, farkında olmadan, ‘o gömleğin kendilerini dışarı attığının farkında bile değiller.’
Bu tam da bir nasipsizlik halidir.
İnsanın nasibi kesilince, işte böyle oluyor. Kendini bir şey zannediyorlar, kendinde bir şey var zannediyorlar.
Doğru böyle insanlarda bir şeyler var, ama o şey, bir öldürücü virüsten başka bir şey değil.
Kimsenin tasası olmasın, Bediüzzaman, ‘Risale-i Nur ve hizmeti inayet-i Rabbaniye altındadır’ diyor. Yani bu işler, hizmetler sahipsiz değil. İnayet-i İlâhiye yanımızda ise, problem yok, hizmete devam.