"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hak daima galiptir

Şemseddin ÇAKIR
24 Nisan 2020, Cuma
Müfessirlere göre Hizbullah’ın galibiyeti; kapsamlı bir mana olup şu anlamları ifâde etmektedir:

1. Ya onlara muayyen veya makul bir zaman sonra. 

2. Ya âkibet itibariyle yani eninde sonunda veya âhirette.

3. Ya tutundukları Hakk’ın kuvveti ile zaferin kesinliği ve galibiyetin müyesser olacağıdır.

Bu meselede de Bediüzzaman’ın bariz bir farkına daha şâhit oluyoruz şöyleki: O hak, bizzat olursa her zaman, eğer bilvasıta olursa bilâhare veya eninde sonunda galip olacağını ifâde ediyor.

Bu müşkil mesele Sözler kitabının Lemeat bölümü, “Hakk’ın galebesi” kısmında ve (Eski Said Dönemi Eseri s. 707) de şu şekilde izah ediliyor:

Ey arkadaş! Bir zaman bir sâil (soru soran) dedi: “Madem Hak yücedir Neden kâfir Müslime, kuvvet hakka gâliptir?”

Dedim: Dört noktaya bak; bu müşkülde hallolur. Birinci nokta şudur: Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım değildir.

Öyle de, her batılın her vesilesi batıl olması yine lâzım değildir. Neticesi şu çıkar. Hak olan bir vesile, bâtıl vesileye gâliptir.

Dolayısıyla, bir hak bir batıla mağlûptur. Muvakkaten, bilvasıta olmuştur. Yoksa bizzat hem daima değildir.

Lâkin âkibetülakibe, her dem yine hakkındır. Kuvvetin bir hakkı var, bir sırrı hilkati var.

İkinci noktaya geçmeden birinci noktadan anladığımızı  biraz anlatmaya çalışalım. 

Bediüzzaman’a soru soran birisi, madem hak sizin inancınıza göre (yani İslâm) gâlip, neden kâfir müslime, kuvvet hakka gâlip sorusuna karşı Üstad; bu müşkil meseleyi dört noktada isbat edeceğini ifade ederek, dört noktaya şöyle dikkat çekiyor.

Birinci noktada: Hakkı ikiye ayırıyor: 

1- Bizzat hak.

2- Vesilesiyle birlikte hak.

1- Bizzat hak; her halükârda gâliptir.

2- Vesilesiyle birlikte olan hakkı ise; yine ikiye ayırıyor. 

a- Vesilesi hak olan hak. b- Vesilesi batıl olan hak.

Vesilesi de hak olan hak zaten nurun âlânur yani her halükârda gâliptir. Burda problem olan vesilesi batıl olan haktır. Zira dâvâsı batıl olanlar için hak ve batıl vesileler söz konusudur. Yani, aynı hak vesilenin batıl içinde geçerli olup onun da vesilesi hak ve batıl olabileceğine göre, bilhassa hakkın vesilesi batıl, batılın vesilesi hak olunca neticenin ne olacağı meselesidir? Yani bu çelişkili denklemin sonucu ne olacak? 

Bu soruya Bediüzzaman, “vesilesi hak olan batılın bilvesile, vesilesi batıl olan hakka galebesidir.” diyor. Fakat vesile bazında da olsa yine bir hakkın galebesi söz konusu olduğu için hakkın yine mağlûp olmadığını isbat ediyor. Ancak burada hazmedilemeyen bâtılın vesilesi olan hakkın galebesidir. Onun için haklı haksız demeyip körü körüne mü’min münkir mücadeleleri oluyor. O da Müslümana yakışmıyor. Halbuki Efendimiz (asm): “Hikmet Çinde de olsa alın” buyruğu bari hatırlanmalı değil mi? Onun için Bediüzzaman “Hakkın hatırı âlidir hiçbir hatıra feda edilmez” diyor.

İşte diğer noktaların herbirinde böyle çelişkiler olunca hakkın kendisi değil temsilcileri mağlûp duruma düşüyor. Bunun için Bediüzzaman bizzat olan hakka dikkat çekerek mü’minleri öyle bir hakka teşvik ediyor.

Yani hakkın kendisine değil batıl vesilesine gâlip gelindiği için, hak dolayısıyla mağlûp sayılmış olur, yoksa bizzat değil. Demek hakkın vesilesi batıl, batılın vesilesi hak olursa olacağı budur. Bu denklemin sonucu bugünde olduğu gibi böyle bir Müslümanın aleyhine çıkar. Yani kâfir müslime, kuvvet hakka galebe çalmış olur, demektir. 

 Ancak  burada en câlibi dikkat nokta hak vesile batılın elinde de olsa yine galip geldiğine göre demek hak daima gâliptir demek suretiyle  o hak vesileyi bulmalı ve uymalıyız. Çünkü bu laboratuvar deneyi gibidir her defasında hakkın galebesi muhakkaktır. 

Ayrıca Cenab-ı Allah “Çalışana veririm” buyurduğuna göre bu dahi bir haktır. Hz. Musa ve firavun meselesi gibi. 

İşte bu da, bir Bediüzzaman farkıdır.

Diğer üç noktada da, benzer durumlar söz konusu olduğundan onları özet olarak çok kısa vermeye çalışalım.

İkinci nokta: Her Müslümanın her vasfı (sıfatı) müslim olmak vacip olduğu halde herdem vâki olmadığı gibi, her kâfirin her vasfıda kâfir değildir. O halde kâfirin müslim sıfatı, müslimin kâfir sıfatına galiptir. Ve yine Bir hak galiptir. Fakat hak yine kâfirin elinde tecelli etmiş, müslim ise kâfir vesileye sahibiyetin cezasını mağlûbiyetle çekmiştir. Ancak yine bu da hakkın mağlûbiyeti diye anlaşılmaktadır. Yani Müslüman mağlûp olsa da, İslâm mağlûp olmaz gerçeği ya görülemiyor veya görülmek istenmiyor. Sonuçta yine mağlûp olan dâvâsına sahip çıkmayan Müslümandır. Galip olan İslâmdır. 

Üçüncüsü: Bediüzzaman burada da şeriatı; kelâmiye ve fıtrîye diye ikiye ayırıyor. Dünyada; fıtrî şer’iyeye sarılan gâlip olur. O da fen ve teknolojidir, yine hak gâliptir diyor. Zaten Avrupa’nın ve âlemi İslâm’ın bu günki hali bunun ispatıdır. Yani Avrupa âlemi İslâm’a; hak olan fıtrî, yani kevni şeriatla gâlip olmuştur. Tabiri câizse bu noktada Avrupalılar bizden şeriatçıdır. Çünkü Allah’ın kevni şeriatına sahip çıkıyorlar. Burda da yine Bir hak galiptir.

Dördüncü noktaya gelince: Dinleyen söyleyenden ârif gerek arzusuyla önce metnen aynen yazıp sonra analize çalışacağım.

Dördüncü nokta şudur:

Bir hak bilkuvve kalmış. Yahut kuvvetsiz kalmış. Ya mahlûktur, hem mahşuş. Ona da bir inkişaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir.

Mühezzeb ve müzehhep yapmak için muvakkat, bâtıl ona musallat. Ta ki, sebike-i hak ne miktar lüzum vardır, Ta mahz ve halis çıksın mebâdide, dünyada batıl etse galebe, fakat kazanmaz harbi “Akibetülmüttakin” ona vurur bir darbe; işte, bâtıl mağlûptur. HAK gâliptir sırrı onu çarpar ikaba; İşte hak da galiptir” (Eski Said Dönemi Eserleri s. 707) diye bitiriyor.

Şimdi bu konu çok derin ve mühim olduğu için istediğimiz kadar yorumlayabiliriz, ancak çok uzun olacağından yine işin özeti ile yetinelim.

 Demek mağlûbiyetin sebebi Müslümanlar’ın hakkı unutup tanımaz hale geldikleri için desteksiz bıraktıklarından Cenab-ı Hak muvakkaten batılı hakka (Müslümana) musallat etmiş, ta ki batılın tokatlarını yiye yiye hakkın farkına varıp hakka hakkını versinler diye, ta mahz ve halis çıksın Hakta onları muzaffer etsin.

 Bu korona ona da vesile olsun inşaallah. Emin! 

Okunma Sayısı: 3824
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    24.4.2020 13:09:23

    Demek mağlûbiyetin sebebi Müslümanlar’ın hakkı unutup tanımaz hale geldikleri için desteksiz bıraktıklarından Cenab-ı Hak muvakkaten batılı hakka (Müslümana) musallat etmiş, ta ki batılın tokatlarını yiye yiye hakkın farkına varıp hakka hakkını versinler diye, ta mahz ve halis çıksın Hakta onları muzaffer etsin

  • Ali

    24.4.2020 13:06:55

    Her Müslümanın her vasfı (sıfatı) müslim olmak vacip olduğu halde

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı